“Vatan sevgisi imandandır “ diyor peygamberimiz. İman eden her sinede bu sevginin bir izi durur. Bu iz bir deniz feneri gibi fırtınalar arasında yol gösterir. Bu iz millet gemisini karaya oturmaktan kurtarır. Şerefini yitirmemiş her insan vatanına karşı büyük bir sevgi besler. Bu sevgi insanı yaşatan hayat kaynağıdır. Bu sevgi kalbin varoluş idealidir. Bu sevgiyle alakalı ve bu sevgi için ne söylesek, ne desek yine azdır.
 
Evet, ben Türkiye’yi imanım gibi sevdim. Ay yıldızlı bayrağın gölgesinde ve şerefli bir mazinin izinde yürürken, Türkiye benim kaderimin yoğrulduğu hamur, Türkiye benim kalbimdeki bir neşe bir sürurdu. Ben Türkiye’yi güneşin alev almış gözlerinde ben Türkiye’yi ayın gün gibi doğan yüzlerinde sevdim. Kimi zaman kar yağdı gönül dağlarıma, kimi zaman bir türkü oldu söylendi yaylalarda. Kimi zaman bir çiçek olup açtı gönlümün bahçelerinde.
 
Ben Türkiye’yi hudut boylarında nöbet tutan askerlerin yüreklerinde sevdim. Ben Türkiye’yi denize kavuşmak için bir ırmağın suyuna karışan derelerin akışında sevdim.  Ben Türkiye’yi dallarını dört bir yana salan salkım söğütlerde sevdim. Saatler geçmeyen bir zamanın iklimden seslendi. Saniyelerin dakikalara kavuştuğu yerde pansumansız bir yara gibi kanadı hüzünler. Yelelerinden yıldızlar dökülen bir at gibi şaha kalktı denizler.
 
Ben Türkiye’yi demli bir çay gibi sevdim. Bir ikindi sonrası yağan yağmurun gölgesinde ip atlarken öylece. Ben Türkiye’yi yeni açmış bir çiçeğin çağla olmuş dallarında sevdim. Ben Türkiye’yi bir avuç toprağı okşar gibi sevdim. Bahar günlerinin kalbinde açan çalı çiçeklerinin kokusu yayıldı şehirlere. Leylak kokuları geldi uzaklardan. Bir çobanın kavalında dalgalandı bulutlar. Yağmurlar yağdı Anadolu’ya, Pınarlar kaynadı dağların eteğinde, her yerde  her konakta bir Yesevi dervişinin ayak izleri yol gösterdi gelip geçenlere..
 
Ben Türkiye’yi kara gözlü bir çocuk gibi sevdim. Rüyalarıma gelen bir peri gibiydi çoğu gece. Ben Türkiye’yi deniz görmemiş çocukların düşlerine giren gemiler gibi sevdim. Ben Türkiye’yi her şeyi önüne katıp sürükleyen seller gibi sevdim.  Ben Türkiye’yi, Erzurum yaylasında, Çarşamba ovasında, Eskişehir’de, Afyon’da, desen desen dokunmuş halılarda kanatlanan bir güvercinin kanadında, sesimi bürüyen dağlarda sevdim.
 
Ben Türkiye’yi Tuz Gölü’nün bembeyaz ufkunda güneşin batışını seyreder gibi sevdim. Güneş Safranbolu’da eski bir evin pencerelerinde gülümsedi yüzüme. Ay ve yıldız yol gösterdi yolunu kaybetmiş kervanlara ve bir bayrak oldu dalgalandı ruhumun şahikalarında, Ay ve yıldız üç kıtada at koşturan akıncıları getirdi tarihin hudutlarına ve bir yıldırım gibi düştüler düşmanın bağrına.
 
Bir ses kanatlandı bozkırdan, Niğde’de bir bozlak, Aydın’da bir zeybek, Trabzon’da bir horon, Erzurum’da bir bar, Sivas’ta bir halay, İstanbul’da bir ince bir türkü oldu. Bir ses bayrağı gibi dalgalandı türküler.. Ben Türkiye’yi yaşadığım her anda aldığım her nefeste sevdim. Ben Türkiye’yi türküler söyleyen Yörük nenelerinin ak saçlarında sevdim. Anadolu bir beşik türküler bir ninni ve vatan bir anne gibi durdu her zaman başucumda. Ben Türkiye’yi türküler gibi sevdim.