Hz. Ömer, bir gün sahabenin ileri gelenleriyle birlikte sohbet ettikleri sırada, iki delikanlı huzuruna geldi.  Yakaladıkları temiz giyimli bir genci halifeye şikâyet ederek;
-Efendim biz iki kardeşiz. Ahlaken sevilen, dürüstlüğü ile tanınan babamız bugün bahçesinde meyve toplamakta iken bu genç tarafından haksız olarak öldürülmüştür. Adaletin yerine getirilmesi için size getirdik dediler. Hz. Ömer gence sordu;
-Hakkınızdaki suçlamayı duydunuz, ne diyorsunuz? Genç, gayet sakin bir şekilde;
-Ey Müminlerin Emir’i,  doğru söylüyorlar. İzin verirseniz, konuyu bir de ben anlatmak istiyorum;  Ben bir çöl adamıyım. Ailemi, çocuklarımı alıp buralara gezmeye geldim. Atlarımdan biri bahçe duvarından sarkan yeşil bir dalı kopardı. Bahçenin içinde öfkeli, hırçın bir yaşlı adam eline geçirdiği taşı hayvana doğru fırlattı. Başından isabet alan atım oracıkta öldü.  Olayı görünce kendimden geçtim. Aynı taşı aldım ihtiyara attım. Eceli gelmiş, o da feryat edip can verdi. Kaçmadım. bu iki genç yakalayıp getirdiler.” Hz. Ömer;
-Suçu kabul ettiniz. Kısas gerekir” dedi. Delikanlı ise;
-Mademki kararınız budur, sizden bir isteğim vardır. Benim henüz küçük olan kardeşim vardır. Babamız ölmeden önce bu küçük yavrunun geleceğini temin için emanet olarak bana yüklüce para bıraktı. Büyüyünce çocuğa vermek için bu paraları bir yere gizledim. Yerini benden başka da bilen yoktur. Bana kısas uygularsanız, yetim hakkı zayi olur. Sizden üç gün izin istiyorum. Gidip emaneti ehil birine vereyim.” dedi.
 Hz. Ömer kefil istedi. Genç, topluluk içinde nur yüzlü, Eba Zer hazretlerini işaret edip. “İşte bu zat, benim kefilimdir” dedi. Hz. Ömer;
-Ya Eba Zer! Kefil olur musunuz? Deyince o da hiç tereddüt etmeden “Evet” cevabını verdi. Gence izin verildi. O da hızla oradan ayrıldı.
Aradan üç gün geçtiği halde, genç henüz gelmemişti. Davacı gençler ve halk bir meydanda toplanmış Eba Zer ve Hz. Ömer de orada idi. Davacılar;
-Ya Eba Zer giden hiç gelir mi? Kefilliğin bedelini ödeyeceksin dediler. Eba Zer ise;
-Zaman dolmadı, bekleyin. Genç gelmez ise, cezama razıyım dedi. Hz. Ömer de;
-Bende cezanın uygulanmasında haksızlık etmem bilesiniz” buyurdu.  Sahabe üzgündü, zaman dolmuştu. Tüm gözler endişeyle ufukta, uzaklara doğru bakıyordu. Tam bu sırada bir toz bulutu peyda oldu. Gencin bindiği at neredeyse çatlamak üzereydi. Genç;
-Efendim yetimi ve emanet olan parayı dayısına teslim ettim. Ancak gelebildim. Hava sıcak, yerimiz ise hayli uzaktı dedi. Halk “Helal olsun sana” dediler. Delikanlı ise;
-Mert olan sözünde durur. Kim ölümden kurtulur ki. Dünyada ahde vefa kalmadı sözünü söyletir miyim?  Dedi. Eba Zer’e sorulduğunda;
-Ben bu genci hiç tanımam. Hz. Ömer ve sahabenin huzurunda, beni seçip kefaletimi isteyince, tereddüt etmeden kabul ettim. Dünyada fazilet kalmadı denmesini istemedim” dedi.
Bu arada genç, kısasın yerine getirilmesini istedi. Olanlardan etkilenen davacı gençler, davalarından vazgeçtiklerini beyan ettiler.” Beytül Maldan” babalarının diyetini ödemek isteyen Hz. Ömer’e cevaben;
-Biz bu dünyada kerem sahibi kalmadı sözünü söyletmeyiz” dediler.
Toplantıda bulunanların hepsi sevinçliydi. Adaletin gerçek yüzü, insanlara güven duygusunu aşılar. İşte sözünde durma ve ahde vefa buna denir.