Aydınlık yazarı ve eski asker Oktay Yıldırım, bugünkü köşesinde 15 Temmuz CIA-FETO darbe girişimi gecesi silahıyla darbecilere direnen ve hayatını kaybeden Astsubay Ömer Halisdemir’in hikayesini yazdı. Yıldırım’ın anlattığına göre Halisdemir’in vücudundan 30’a yakın mermi çıktı. Halisdemir’in 15 Temmuz’un Hasan Tahsin’i olduğunu söyleyen Yıldırım, Ölmezler Yolu’na büstünün dikilmesini önerdi.

İşte Oktay Yıldırım’ın Aydınlık'taki o yazısı:

ÖLMEZLER YOLUNDA BİR EKSİK VAR

Genelkurmay Başkanlığı’nda bir Ölmezler Yolu vardır. Orada Türk tarihinin önemli kırılma noktalarına imza atarak adlarını ölümsüzleştirmiş askerlerin ve devlet adamlarının büstleri bulunur.

Gelecek kuşaklara bırakılacak bir derstir. Yeri geldiğinde insan omuzlarının, o koca tarihi nasıl sırtlandığını yeni nesillere unutturmamak içindir.

Ve orada bir kişi, bir millet fedaisi eksiktir.

Astsubay Ömer Halisdemir, tarihini borçlu olduğu atalarına layık olmuştur. Kuşkusuz çok sayıda subay, astsubay ve asker Amerikancı FETÖ kalkışmasına karşı koydu, ama O’nun eylemi Türkiye’nin kaderini değiştirdi.

SON NÖBET

Seçilmiş 10 kişi tarafından tutulan Kuvvet Koruma Astsubaylığı nöbeti 15 Temmuz gecesi Ömer’indi. Nöbeti devraldığında bunun en son ve en şanlı nöbeti olacağını kendisi de bilmiyordu.

Zekai Aksakallı Paşa’nın en güvendiği silah arkadaşlarından biriydi. Zekai Paşa birlikteki hareketliliğin ve Diyarbakır’dan gelmek üzere havalanan helikopterin bir darbenin en önemli adımları olduğunu öğrenmişti. Onu da ortadan kaldırmaya çalışmış, aracına saldırmışlardı, ama takibi atlatmıştı.

Hemen Ömer Astsubayı aradı. Durumu anlattı ve son derece cesur bir emir verdi. Karargâh ne pahasına olursa olsun korunacak, girmeye çalışan kim olursa olsun vurulacaktı.

Ömer’in aldığı emirlerin içinde sonucu en kesin olan buydu. Attığı her adımda şehit olacağını biliyordu, ama tereddüt bile etmedi.

HASAN TAHSİN GİBİ TEK BAŞINA

Karargâhın girişine yöneldi. 

Helikopterin gelişini ve grubun karargâha doğru yaklaşmasını bekledi.

Karşısında vatana ihanet halinde bir general ve gözleri hurafelerle kapanmış eski silah arkadaşları vardı. Hepsi tepeden tırnağa silahlıydı ve öldürmeye azmetmişlerdi…

Ömer, tek başınaydı.

Tek silahı belindeki tabancasıydı…

O, bedenini kapı yapmıştı artık Özel Kuvvetlere, aşılamazdı. “Komutanım emir var, giremezsiniz” dedi ama karşısındakiler laftan anlayacak gibi değildi. Silahlarına davrandılar.

Ve o anda…

Kimse ne olduğunu anlayamadan, üç el silah sesi duyuldu.

“Artık komuta bende” diyerek karargâha girmek isteyen Semih Terzi bir başından, iki de göğsünden aldığı üç ölümcül yarayla yığıldığında, aslında yerle bir olan Amerikan işgal planlarıydı.

 “KAFASINA DA SIKIN”

Ömer Astsubay o anda yaşanan şokun da etkisiyle grubun içinden birkaç kişiyi daha vurabilirdi kuşkusuz. Ama vurmadı. Çünkü o grubun içinden bazılarının, ne için geldiklerinden haberi olmayabilirdi. “Haydi göreve” denilerek getirilmiş olabilirlerdi.

Oysa bazıları ne için geldiğini çok iyi biliyordu. Binbaşının silahından çıkan mermilerle yere yığıldı Ömer astsubay. Aynı anda diğerlerine seslendi Binbaşı, “Kafasına da sıkın, belki ölmemiştir.” Gözleri dönmüş gibiydi hepsinin, sanki içlerinde bir yerdeki bir düğmeye dokunulmuş ve onlar bu zamana kadar oldukları kişiliklerden birer birer sıyrılmış, başka biri olmuşlardı. Sanki ateş ettikleri kendi silah arkadaşları can yoldaşları, zorla girmeye çalıştıkları da kendi karargâhları değildi…

Kalabalığın içinde bulunanlardan bir kaçı yerde yatan Ömer astsubaya tekrar ve arka arkaya ateş açtı. Başına ve gövdesine otuza yakın mermi girdi birkaç metreden… Mermiler bile utanmıştır ama tetiği çekenler utanmadılar tepeden tırnağa yürek olan bir bedeni, çelik kaplı kurşunlarla doldurmaktan…

MİLLET FEDAİLERİ

O, bu kurşun yaralarını alırken komutanı Zekai Aksakallı vatansever silah arkadaşlarını topluyordu evlerinden. Herkes, tabanca, av tüfeği ne bulursa kaptı koştu. İrfanlı’dan gelen timle birlikte karargâhı geri almak için saatlerce çatıştılar.

Sabah saatlerinde isyancılardan sekiz kişiyi öldürüp, diğerlerini de sağ ele geçirerek birliğe girdiklerinde Zekai Aksakallı bütün heybetiyle karargâhın girişinde yerde yatan Ömer astsubayın yanına gitti. Silah arkadaşının, kanıyla kırmızıya boyadığı betonun üzerinde yatan cansız bedenini kucaklayıp öptü. Ona bir söz verdi. O sözü sadece oradakiler duydu.

TÜRK DEVRİMİ BÖYLE BAŞLADI

Tarih, 7 Temmuz 1908. Yer, Manastır postanesi.

Düzmece davalarla ve kurduğu korku düzeniyle orduyu ve halkı zulüm altında tutan bir müstebit, özgürlük ve medeniyet isteyen İttihatçıların üzerine bir paşa göndermişti. Görevi, 3. Ordu içinde ne kadar İttihatçı varsa birer birer temizlemek ve kulluk ettiği sultanın düzenini kurmaktı. Yani kula kulluk uğruna kardeşlerini, silah arkadaşlarını öldürecekti.

Postaneden sultanına yazdığı telgrafta özetle şöyle diyordu: “Şimdiye kadar bana verilen, hadsiz hesapsız nimetlere ve ihsanlara ilaveten bu defa da paha biçilmez selamlarınızı aldım, (…) kulluğumu tekrar arza cesaret ederim. ”

Teğmen Atıf’ın komutanından aldığı emir açıktı: O paşa ne pahasına olursa olsun Resne’ye girmeyecekti.

Arnavut Şemsi Paşa Manastır postanesinden çıktığında, bir gün önce elbiselerini ütülemiş, saçlarını taramış ve vatan uğrunda ölümü coşkuyla karşılamaya hazır olan Teğmen Atıf ile karşılaşacağını bilmiyordu. Etrafındaki korumalarının ve tumturaklı birliğinin gözleri önünde paşanın karşısına dikilen teğmen Atıf şimşek hızıyla silahını çekti. Üç el silah sesi duyuldu ve paşa yere yığıldı.

Ölmeseydi…

Ardından Mustafa Kemal dahil olmak üzere Milli Mücadele’yi sürdürecek kuşağı yetiştirecek ve Cumhuriyet devrimlerinin temelini atacak olan Türk Devrimi başlayamayacaktı.

Teğmen Atıf, milletin kaderini değiştiren büyük bir kırılma noktası yaratmıştı…

DÜN TEĞMEN ATIF, BUGÜN ASTSUBAY ÖMER

Teğmen Atıf’tan bir asır sonra başka bir millet fedaisi, Astsubay Ömer Halisdemir, düzmece davalarla Türk Ordusu’nu ve Türk Devleti’ni hedef alan bir müstebite kulluk eden bir başka generali, komutanından aldığı emirle vurdu.

Eğer vurmasaydı ve o general Özel Kuvvetler karargahını ele geçirseydi, Türk devrimi ABD maşası FETÖ tarafından yıkılacaktı.

Ömer Astsubay da milletin kaderini değiştiren büyük bir kırılma noktası yaratmıştı…

ÖLMEZLER YOLUN’DA BİR KİŞİ EKSİK

Ömer Halisdemir’in aziz naaşı vatan toprağına verildi, ama ismi ve eylemi hepimizin aklında, vicdanında ölümsüzleşti.

Artık yeri Ölmezler Yolu’dur.

Oraya, kendisi gibi kahraman atalarının yanına heykeli dikilmeli ve hayatı askeri okullarda ders olarak öğretilmelidir. Özel Kuvvetler kışlası artık Şehit Astsubay Ömer Aksakallı kışlası olmalıdır.

Ki, yeni nesiller gelecekse bu ihanetin üzerine, Amerikan ekmeğiyle semiren sümüklü bir vaizin izinden değil, Astsubay Ömerlerin izinden gelsin…

İnsan omuzlarına koca bir tarihin yükünü alanlar, nasıl ölümsüzleşir görsünler…

Ruhun şad olsun, hiç el sıkışmadığım kardeşim, silah arkadaşım.

 

Editör: TE Bilişim