HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Sayın Recep Tayip Erdoğan seni başkan yaptırtmayacağız  söyleminin ardından hedefe konulduğunu bilmeyen yok! Son yurtdışı gezisine çıkarken starttı bizzat cumhurbaşkanı tarafından verilen yeni itibarsızlaştırma ve kriminalizasyonlaştırma dalgası büyütülmekte.

      Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet batağında yüzen, katlettiği gençlerin kanına bulanmış, toplumsal meşruiyeti sıfırlanmış, seçimlerden iktidardan düşmüş bir durumda çıkmış AKP  Kürt halkına, ilerici ve devrimci güçlere, işçi ve emekçilere topyekûn savaş açmış durumda. IŞİD ve türevlerine destek vererek Suriye’de yıllardır bir nevi savaş suçu işleyen bu siyasal iktidar, azgın saldırısını, tüm devlet imkânlarını kullanarak, kapıkulu ettiği medya organlarını seferber ederek sürdürmekte.

       Dış politikada “IŞİD’e karşı savaş” naraları atan iktidarın esas derdinin, bir kez daha Kürt halkının Rojava’daki kazanımlarını sınırlamak, Suriye topraklarında tampon bölge oluşturmak ve IŞİD dışındaki IŞİD zihniyetli cihatçı teröristlere Suriye’ye karşı savaşta yeni imkânlar sunmaktır. Diğer bir ifadeyle AKP iktidarının şefleri, -İncirlik Üssü’nü peşkeş çekmek karşılığında- Koalisyon Güçleriyle ve özelliklede ABD ile ilişkilerini bir rayına oturtup rahat, rahat Kürtleri “dövme” politikalarına izin çıkartmıştır.

       İçinde yaşadığımız bu sistem özünde sınıfsal-toplumsal her türlü direniş hareketi ve dinamiğini bin bir türlü mekanizma ve yöntem ile yapısal olarak zayıflatma çabası üzerine kuruludur. Sermayenin mali oligarşik azami birikim ve egemenliğine mutlak olarak boyun eğmeyen ya da önünde engel olarak görünen her türlü sınıfsal-toplumsal muhalefet hareket veya tek tek öne çıkmış bireyleri kriminalize etmek de, bu sistemin ve sadık bekçilerinin giderek daha yoğun ve pervasız olarak başvurduğu temel mekanizmalarından biri olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.

      Kriminalizasyon, kısaca “suç ve suçluluk atfetme, yaftalama, şeytanlaştırma” diye çevrilebilir. Önceki dönemin anti-komünist kara propagandasının, dezenformasyon, psikolojik savaş, manipulasyon, marjinalleştirme gibi tüm özelliklerini göstermekle birlikte, adeta hiçbir boşluk bırakmadan her türlü toplumsal-siyasal sorunu “güvenlik sorununa” indirgeyerek “suç ve ceza” kapanında yeniden tanımlar. Böylece hedefe koyduğu kesimi veya kişiyi baskılayıp zayıflatmaya çalışırken, birincisi neoliberal devletteki mali oligarşik güç yoğunlaşması ve merkezileşmesini, hiçbir hukuk ve norm tanımayan fiili işleyiş ve operasyonları realize eder; ikincisi, hedefe koyduğu kesime veya kişiye karşı daha geniş bir toplumsal desteği de yedekleyip harekete geçirmeye çalışır.

       Kriminalizasyon harekâtlarının, başlıca amacı, işçi sınıfının, kitlelerin, ezilen kesimlerin kendi istem ve inisiyatifleri doğrultusunda örgütlenmesi ve siyaset yapmasının suçlulaştırılarak (genellikle kitlelerin en ilkel ve geri içgüdülerini kışkırtarak ve bir biçimde din, milliyet, terör vb ile ilişkilendirilerek) itibarsızlaştırmaktır. Bu açıdan, neoliberal kapitalist ekonomi bağlamındaki, bir kutuptaki aşırı sermaye birikiminin en saldırgan biçimde yeniden değerlendirmesi, diğer kutupta emeğin, insanın, doğanın yıkıcı değersizleştirilmesi süreciyle iç içe işlemesi bu sistemin zorunluluğudur.

       Tayyip Erdoğan ve ekibinin 13 yıllık icraatları bu zorunluluk halinin sayısız örneğiyle doludur. Ülkemizde sermaye bir kutupta hızla büyüyüp birkaç egemenin elinde birikirken yoksullukta hızla büyüyerek karşı kutupta birikmiştir. Hızla yoksullaşan kitleleri sistem içerisinde tutmak, yoksullaşmasının kaynağını kendisine anlatarak kurtuluşunun rehberi olacaklarla buluşmaması içinse yönetsel erginde merkezileşerek bir elde toplanması ve baskı şiddet politikalarını gözü karalılıkla uygulaması gerekmektedir.

      Bu görev 13 yıllık iktidarlarının ardından yeniden halktan tek başına iktidar olma yetkisi almasa da AKP ve Erdoğan a verilmiştir. Onlarda görevlerini layıkıyla yerine getirmek için var güçleriyle çalışıyorlar. Peş peşine verilen demeçlerin, yandaş medya manşetlerinin, hazırlanan fezlekelerin ve dahi Yargıtay başsavcılığının incele başlatmasının ardında  hızla yoksullaşan emekçi yığınların kendilerini aydınlığa çıkartacak doğru politika yapan öznelere kurumlara ulaştırmama ve sömürü ve zulüm sistemini ebet müddet var etme gayretkeşliği yatmaktadır.

       Ne etse eyleseler nafiledir. Ok yaydan çıkmıştır. Mızrak çuvala sığmaz olmuş tüm manipülasyonlara rağmen hırsızlıklarını, yolsuzluklarını ve saltanatları için döktükleri kanı gizleyemez duruma gelmişlerdir. Bu gizlenemez halden dolayı daha saldırgan olsalar da küçük dağları biz yarattık edasında olsalar da kaçınılmaz olana doğru tepe taklak yuvarlanmaktadırlar. E. ne demeli? Sonları Mübarek ola!