Yılbaşı kutlaması kodlamalarında öne çıkan üç ana eksenden birincisi ve en büyük kitle desteği olan tartışmasız çılgınca yiyip içip eğlenebilecekleri, tüm kurtlarını dökebilecekleri, biraz da sınır aşımı yapabilecekleri bir serbestlik/özerklik günü olarak heyecanla bekle yen”ler den oluşmaktadır.
 
       İkincisi, malum yılbaşı kapitalizmin her türlü turizm, eğlence, hediye, süs eşyası, yiyip içme piyasalarını uçurmaya kodlanmış bir gündür. Diyenler oluşturmaktadır. Son on yıldır yükselen bir dinamik olan İslamcılar ve muhafazakârların oluşturduğu üçüncü kodlama ise yılbaşına karşı tutum ve Mekke’nin Fetih günü olarak kutlanmasına yönelik “Müslüman yılbaşı kutlamaz” kampanyaları oluşturmaktır.
 
       İslamcı-muhafazakârların yılbaşına karşı tepkileri, yalnızca yılbaşını bir “Hıristiyan âdeti” olarak görmelerinden kaynaklanmaz. Asıl tepkileri yılbaşının kitleler tarafından içkiden eğlenceye, cinsellikten bir dizi çılgınlığa kadar bir serbestleşme günü olarak görülmesinedir.

       Yılbaşı eğlencesinin ilk elde Hıristiyanlıkla pek bir ilgisi yoktur. Yılbaşlarında halen süren bir dizi adet, eski Roma uygarlığının Hıristiyanlık öncesindeki Pagan Saturnalia halk festivalleri geleneğinden gelmektedir. Tam tersine Hıristiyanlık Roma devletinde hakim olunca Paganizm ve tarım tanrısı Saturn adına yapılan, her şeyin serbest olduğu çılgın halk festivallerinin de üzerine oturmuş, evcilleştirilmiş, daha uslu dini ritüellere (Noel bayramı) dönüştürmüştür. Antik Roma’daki Saturn halk festivallerinin bazı gelenek ve adetleri Hristiyan Noel bayramıyla karışırken, bazıları da (özellikle çılgınca yiyip içme, eğlence, sevişme, tabak çanak kırma, sarhoş olma, sokaklarda bağıra çağıra şarkı söyleme, vd) Yılbaşına doğru kaymış, kapitalizmle kaynaşarak bir metaformoz daha geçirmiştir.
 
        Yılbaşının asıl kaynağı yalnız antik Roma’da değil, eski Cermen, Galya, İskandinav, Slav, Pers, Anadolu uygarlıklarının tamamında -farklı biçimlerle de olsa- var olan, Aralık ayının ikinci yarısındaki kış dönümü şenlik ve festivalleri geleneğidir. Tek tanrılı dinler öncesi bu halk festivallerinin iki yönü vardır: İlki, doğa ve üretimle ilgilidir. 25 Aralık gecenin en uzun, gündüzün en kısa ve dünyanın güneşten en uzak olduğu kış günü dönümüdür. Paganlar 25 Aralık’ı “Güneşin Mağlup Edilemezliği” günü olarak, doğanın, dolayısıyla tarımsal bereketin yeniden canlanmaya başlayacağı gün olarak kutlarlardı. Ondan önce de 17-23 Aralık arasında tarım tanrısı Satürn’e adadıkları bir tür özgürlük ve eşitlik ütopyası ve festivali olarak çılgınca eğlenerek kutladıkları Saturnalaia şenlikleri vardı. Bu ikinci yönde ise, ağır köleleşme koşulları altında, “Altın Çağa”, yani ilkel komünal topluma duydukları özlem vardı. Pagan Saturnalia festivali, halkın ve kölelerin ilkel komünal toplum gelenek ve adetlerini bir hafta için de olsa yeniden canlandırıp yaşamaya çalıştığı bir şenlikler haftasıydı” tespiti abartı değildir.
 
        İşte günümüz yılbaşlarının ilk tarihsel kökeni, pek çok eski uygarlıkta var olan bu kış günü dönümü şenlik ve festivallerinin ikili karakteridir. Kış dönümü sürecinde Eski Roma’da Saturn, Antik Yunan’da Kronos (tarım tanrıları) adına yapılan bu çılgın halk festivallerinde, savaş varsa ara verilir,  köleler dâhil kimse çalışmaz, her türlü mahkeme, ceza, kolluk gücü kurumu kapatılır, kölelere yasak olan pek çok davranış -efendilerine küfür ve hakaret etmek bile!-, dahası hırsızlık, kavga, sokaklarda çırılçıplak bağırıp şarkı söyleyerek dolaşma, diğer dönemlerde sapkınlık sayılan cinsel ilişki biçimleri serbest bırakılır, hiçbir engel ve ceza söz konusu olmazdı.
 
       Dahası şölen sofralarına köleler kurulur, efendiler kölelerine yemek servisi yapar, sonra da -yılın geri kalanında asla olmayacak biçimde- birlikte sohbet ederek yemek yerlerdi. Erkekler eşlerine hizmet ederler, yatakta onların her istediklerini yaparlardı. Efendiler kölelerini ufak tefek armağanlar vererek onore ederdi. Herkes birbirine iki şiir dizesi iliştirilmiş mum, tahta ya da kilden yapılmış oyuncak, süs eşyası gibi armağanlar verirdi. Evler, sokaklar hep birlikte temizlenip süslenir, özellikle yapraklarını dökmediğinden doğanın ölümsüzlüğünün simgesi olan çam ağaçlarına takmak için süsler yapılır, daha sonra ateşe atılan çam ağaçlarının dumanının tüm doğayı yeniden yeşerteceğine inanılırdı.
 
       Saturnalia bir özgürlük ve eşitlik ütopyası, bir halk festivali olmaktan çıkıp ruhani bir dini bayram ve ritüel haline gelince, onun bazı adet ve gelenekleri bir kez daha metaformoz geçirerek yılbaşına kaydı, kapitalizm tarafından bir deşarj, rehabilitasyon ve tabii asıl olarak da piyasa şenliği olarak yeniden canlandırıldı. Yılbaşı eğlencelerinin bugün tam kapitalize olmuş biçimine karşın, halen o eski kış günü dönümü halk festivallerinin bazı kalıntı ve izlerini de görmek mümkündür.
 
      Yeni yetme muhafazakârların Yılbaşı antipatisinin de ne Yılbaşının kapitalizasyonuna ne de Hıristiyanlığa, asıl onun çok eskilerdeki, asıl tarihsel kökenine, sömürülenlerin “Altın Çağ” ütopyasını, eşitlik ve özgürlük, istediğini istediği gibi yapma özlemini dile getiren, yaşatan ve yeniden üreten halk festivali geleneğine karşı olduğunu bilelim. Mutlu Yeni Yılar.