Okul yaşamımızın çocuk dünyasında en heyecanlı ve şamatalı eğitim faaliyetlerimizden birisiydi yerli malı haftası.

Yerli malı Türk’ün malı herkes onu kullanmalı diyerekten şimdiki bolluğun olmadığı o yıllarda vururduk üçer beşer mandalinanın, portakalın ve böreklerin gözüne gözüne.

Zengin ya da fakir pek fark etmezdi. Nihayetinde zengini fakir gibi olmasa da onu gözeterek yaşar, hele hele başkasının önünde yeme içme veya hava atma gibi bir durumun yaşanması bile ayıp sayılır ve olmazdı.

Nerde şimdinin çocuklarının daha istemelerine gerek kalmadan tüm arzularının yerine getirilip önlerine servis edilmesi.

Bulduğunla yetinecek, bulduğunla mutlu olacak, bulduğunun kıymet ve kadrini bilip ona göre yiyip içecek ona göre aldığını kullanacaktın. Yerli malı alacak, vatanın ve milletin için başka bir mala kem gözle bakmayacaktın.

Gerçi başka mala anca mal mal bakmaktan gayrı bir halimizde yoktu.

Yerli malı bulursan zaten alırdın bulamazsan zaten tedbirli davranır, aldıklarını dikkatli kullanıp tüm ailenin genel hizmetine sunardın. Ayakkabı alınırken ailenin en büyük çocuğuna göre alınır ve ortancadan başlayıp küçüğe kadar ulaşacak kadar daimi kullanımın bir parçası oluverirdin. Her ne kadar en büyük yeni olanı kullansa da çocuklar arasında ayrım olmaz, herkes adil düzen içerisinde payına düşen Sümerbanklarının kullanım süresini, bir emanetçi edasıyla kullanırdı.

Eğer kardeşler arasında bu tedariği sağlayacak yaş yakınlığı yoksa, devreye amca, teyze, hala ve dayı çocukları girer, yerli malı hem yurdun hem tüm yakın akraba evlatlarının olurdu.

Şimdinin gerçekliğiyle geçmişin nostaljisi içerisinde sıkışıp kalan bizim tarz kuşakların yerli malı algısı nasıl ve ne alemde diye sormadan edemiyorum.

Geçtim tutumlu olup olmamayı bir giydiğini bir daha giymeyen, bir ısırdığını bir daha dişlemeyen ve marka tutkunu miniklerimiz karşısında dahi biçareyiz aslında, tüketim toplumunun sınır tanımayan şimdi ki dünyasında.

Tutumlu olup biriktirmeyi geçtim, kredi kartının özgür dünyasında ‘bir günlük beylik beyliktir’ şiarının pusulasında elin neye ulaşıyorsa yabancı – yerli fark etmeksizin tüketmeye alışan nesillerin arasında, yerli malı haftasını aktif tutmanın, zihin labirentlerimizde ki etkisi ne olabilir acaba?

Burger King te atıştırıp, cafe de kapiçino içip, doymadıysak pizza hut ta tamamlayıp, lives marka kotumuza bir şeyler damlatmadan, samsung veya I phone telefonumuzdan Wat Sap laşıp sap sap yeni Amerikan flimlerinden bahsederek yerli malı türküsü okumanın, bilinç hanemize kazandırabileceği neler olabilir sahiden…

Yerli malı cana yakınlığıyla bağrımıza bastığımız Çin mallarının, kalitesizlik ihanetini düşünürken, elin oğlu yapıyor arkadaş mantığıyla sarıldığımız onca üründen kaçımız, aman yerli malımız iflah olsun ülkemizde asude kalsın diyerekten vaz geçer ki?

Küreselleşen şu yeryüzünde her şeyin iç içe geçtiği ekonomik ortamda, yerli malını koruyup kollamanın güçlüğü bu aşikarken, pasta börek tadında bu haftayı kutlamak yine de ayrı bir hoşluk.

Yerli malı bazında ise, yetiştirdiğimiz bizden olan beyinleri kollayıp korumanın ve ülke faydasına yönlendirmenin, yerli malı kapsamına alınması önerimi buradan es geçmeyelim.

Esas yerli malının; öz be öz kendi değerlerimizle yetişmiş ve bunun ayırdında olan insanlarımızı dünyayla rekabet edecek düzeye getirip, yerli patent sayımızı artırmaktan geçtiğini, elbette ki unutmadan.

Doğru yahu…

Sahiden dünya da patent üretmede, kaçıncı sıradaydık ki?..