Yanılsama kavramı en genel tanımıyla “gerçek bir nesnenin duyular üzerindeki izlenimlerinin yanlış değerlendirilmesidir.” Yerel seçim tarihi yaklaştıkça yalana dayalı propagandanın egemen siyasetin genel kuralı olduğu gerçeği daha fazla görünür oluyor. Bu konuda dörtnala gidense AK Parti ve hükümeti.
 
      Başbakan’ın, milyonlarca emekçinin gözünün içine baka baka gerçekleri karartıyor. Bu karartmayı hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluklarının aleni ortalığa döküldüğü şu günlerde yapması kendilerinin gündemleştirdiği kavramla ifade edersem” manidar.” Günlerdir gazeteler, billboardlar, televizyon kanalları, her türlü ilan ve reklâm panosu halkın bilincine AK Parti’nin yalanlarını boca ediyor. Bu propagandaya bakılacak olursa, emekçilerin başta ulaşım, alt yapı, sağlık, eğitim, konut ve çevre sorunları çözülmüş, AK Partinin ise hizmet için millete kul köle, milyonların yaşamı da güllük gülistanlıkmış!
 
     AK Parti, yerel seçimlerin halkı herhangi bir genel politikadan çok daha fazla ilgilendirdiğini iyi biliyor. Bu nedenle halkın günlük yaşamını doğrudan ilgilendiren konuları öne çıkarıyor. Devletin ve sermaye sxahiplerinin sınırsız olanaklarına sahip olduğu gibi, emekçilerden sızdırdığı milyonlarla gerçekleştirdiği kimi icraatlarını allayıp pullayarak yeniden emekçilere pazarlayıp oya tahvil ediyor.
 
     Propaganda araçlarında yerine göre kullanılan figürler ulaşım, hizmet, konut yapımı, içilebilir su, çevre gibi temel konularda “lafa değil icraata” bakıyor. Bu, bir aşamaya kadar nesnel bir durum. En nihayetinde yerel yönetimler halkın günlük yaşamını dolaysız bir biçimde etkiliyor. Az ya da çok kent yaşamındaki sorunlarının çözüldüğünü düşünen örgütsüz yığınlar, yerelde iktidar olan partiyi desteklemeye devam ediyor. Bunun farkında olan AK Parti de, bundan faydalanarak muazzam bir propaganda gücüyle yığınların bilincine yükleniyor.
 
      Örneğin, AK Parti propagandasına bakınca sanırsınız ki, yeraltı metrosu ile ulaşımı ilk AK Parti keşfetmiş, hızlı tren seferlerini dünyada ilk defa başbakanımız başlatmış! Bir anda metronun dünyada bundan 150 yıl önce kullanılmaya başlandığı, Türkiye’nin bu konuda yaya kaldığı gerçeği tarihten siliniveriyor!
 
       Öyle bir konut propagandası yapılıyor ki, TOKİ’nin milyonlarca insanı ücretsiz ev sahibi yaptığı yanılsaması yaratılıyor, kentsel dönüşüm söylemiyle dozerlerin on binlerce emekçinin evini başına yıkıp kent dışına sürdüğü gerçeği gizleniyor!
 
       Hastane, üniversite, yol yapımı gibi icraatlar öyle bir sunuluyor ki, sağlık ve eğitimin hiçbir dönemde olmadığı kadar parayla satıldığı, daha birkaç gün öncesine kadar geçen yıl Eylül ayında hizmete giren Niğde Devlet Hastanesinin bağlantı yollarının yapılmadığı, ulaşım ve park sorunlarındaki keşmekeşin hala vatandaşa nasıl eziyet olduğu saklan ı veriyor.
 
       Üstüne üstlük, tüm bunlar yetmezmiş gibi tüm görünürlüklerine rağmen sağlık iş kolunda örgütlü Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası SES Niğde temsilcilik binası balkonuna izin dahi almadan kendi devasa afişlerini sallandıra biliyor. Hiçbir etik kuralın ve ahlaki normun gözetilmediği bir propaganda süreci yaşıyoruz.
 
       Şüphesiz, yalana dayalı propaganda gücünü milyonların geri bilincinden ve örgütsüzlüğünden alıyor. Bu tablo değiştirilmediği her durumda düzen çarkının dönmeye devam edeceği açık.
 
       İşte Haziran direnişinin rüzgârını arkalayan, yanı sıra egemenlerin dalaşı sonucu açığa çıkan gerçeklerin gücüne yaslanan biz ilerici, yurtsever ve sosyalistler bu tabloyu değiştirmek için hiç olmadığımız kadar fazla olanağa sahibiz. 30 Mart yerel seçimleri, başta AK Partisi olmak üzere tüm sistem partilerini teşhir etmek, gerçek yüzlerini göstermek için muazzam bir fırsat sunuyor. Üstelik Haziran direnişinin moralini taşıyan ve 59 il de HDP ile seçimlere daha güçlü giren bir ezilenler, ötekileştirilenler, yok ve hor görülenler cephesi var. Şimdi, güçlü bir teşhir ve aydınlatma seferberliği zamanıdır diye düşünüyorum.
 
       Bütün bileşenlerinin gücüyle HDP’nin yerel yönetim programını propaganda düzeyinden gerçek bir örgütlenme zeminine dönüştürme imkânları da fazlasıyla vardır. Gezi’de açığa çıkan forumlar ve kimi alanlardaki meclis örgütlenmeleri, yine bir yönetsel model olarak HDK’nin ve meclislerinin varlığı, tam da bu dönemde yığınları örgütlemek için en uygun araçlardır.
 
      Elbette, yerel yönetimler her şey değildir ve bu alanlar zengin egemenlere açık mücadele alanlarıdır.  Açık ki, yerel yönetimlerde kazanılan her mevzi emekçileri örgütlemenin, kendi yaratıcı güçlerini görmelerini sağlamanın ve zalimlerin, hırsızların iktidarına karşı savaşı büyütmenin siperi olacaktır. Özgürlük, demokrasi ve sosyalist bir gelecek mücadelesinin güçlü bir hazırlık alanı olacak yerel yönetimler “yönetme” pratiği içinde okullarımız olacağı egemenler tarafından bilindiğinden yaygınlaştırdıkları yanılsamaları boşa çıkartmak için durmaksızın gerçekleri haykırmalıyız.