Günümüz dünyasında yapılan her işin parasal bir karşılığı var! Her türlü iş ve işlemler için yeterli mali kaynağı bulma zorunluluğu var. Hele bu iş tüm toplumu bir biçimiyle etkileyen “seçim” gibi bir işse harcanan, harcanacak paraların maddi kaynakların ucu bucağı görünmez halse gelir.
        Önümüzdeki yerel seçimler için devlet harcamasının, 500 milyon lira olacağı tahmin ediliyor. Bunun yaklaşık 200 milyon lirası, AKP-CHP-MHP ye aldıkları oy oranıyla doğru orantılı olarak taksim edilerek ödenen resmi devlet yardımı, geri kalanını da Yüksek Seçim Kurulu’nun harcamaları olarak gider hanesine işlenmekte. Bir biçimiyle “piyasa devlet tarafından seçim bahanesiyle fon lanmış olmakta”
        Devlet eliyle zengin partilerine yapılan bu fonlama aslında çerez mahiyetinde. Toplam seçim harcamaları 4–5 milyar doları bulacağı geçmiş seçimlerin deneyiminden biliyoruz. Gerçi 2009 yılında yapılan yerel seçimlerde bu rakam, 3–3,5 milyar dolar olarak hesaplanmıştı. 5 yıllık enflasyon farkları göz önüne alırsak 5–5,5 Milyar dolar gibi bir parasal değerin seçimler nedeniyle piyasaya sürüldüğünü söylememiz mümkündür.
       500’er işçinin çalıştığı 50 büyük fabrika yatırımına yetecek bu muazzam miktar, nasıl bir seçim endüstrisinin oluştuğunu da gösteriyor. Bir belediye başkan adayının seçim kampanyasının asgarisini, seçim bürosu, ses düzenleri, kiralık araçlar, afişler, broşürler, pankartlar, bayraklar, miting organizasyonları, promosyonlar, kamuoyu yoklamaları, medya-bilbord ilanları, imaj mühendisliği, ulaşım, konaklama, vd. oluşturuyor.
        Günümüzde zenginlerin partilerinin seçim kampanyaları baştan sona her kademesi, her türlü girdi-çıktısı bir kapitalist seçim endüstrisine dönüşmüş durumunda. sistem partilerin ve önde gelen adaylarının seçim kampanyaları milyon dolarlık anlaşmalarla “halkla ilişkiler” şirketleri tarafından tasarlanıyor, adayların konuşurkenki jest ve mimikleri bile “imaj mühendisliği” şirketleri tarafından hazırlanıyor. Seçim endüstrisinin merkezinde de reklâm-pazarlama endüstrisi yer alıyor. Kapitalizmde her şey gibi yalan da yüksek karla tasarlanıp üretilen bir meta.
     Zenginlerin parti ve adayların kapitalist seçim endüstrisine ürettirdikleri seçim mal ve hizmetlerinin finansmanının büyük bölümü de yine kapitalist para babaları tarafından yapılıyor. Büyük ve yerel patronların zengin adayları finanse etmesi de, seçim borsasındaki parti kılığındaki şirketlerden hisse alıp, gelecekteki rant dağılımına yatırım yapmak anlamına geliyor.
       Kent merkezlerinde en basit bir muhtarlık adaylığı için asgari harcama 10 bin liradan başlıyor. İlçe belediye başkan adaylığı 50 bin lira, il adaylığı 200 bin lira, Büyükşehirler için 1 milyon liraya çıkıyor. İstanbul, Ankara gibi metropol adayları için 5–10 milyon lirayı bulabiliyor.
      Şu pek ünlü “seçme ve seçilme hakkı”, daha ilk elde şuna indirgenir: İşçi emekçi seçmen, tekelci kapitalist seçim endüstrisi tarafından önüne konan tapon mallardan birini satın almaya koşullandırılan tüketiciye indirgenmiştir. Seçilme hakkı ise, “paran kadar” olduğundan zaten fiilen yoktur. “Seçim hizmetleri”nin de tümüyle özelleştirilmiş tekelci kapitalist bir endüstriye dönüşmüş olması, seçmen adı altında eritilen işçi emekçiler ile seçilen adı altındaki yöneticiler arasındaki sınıf ayrımını daha da yükseltmektedir.
      Bu düzenin harcadığı seçim akçelerinden bahsetmişken, işçi emekçiler ile yönetici adayları arasındaki sınıf ayrımı kadar bürokratik ayrıma da işaret eden komik bir ayrıntıya da değinmeden geçmeyelim.
      Hazır Giyim tekellerinden Sarar Grubunun sahibi C. Sarar, Türkiye’de yılda 15 milyon takım elbise satıldığını, yerel seçimlerde satışların 1.5–2 milyon adet civarında artacağını hesap ederek üretimi artırdıklarını belirtiyor. Yalnızca yerel seçimler için, 2 milyon yönetici adayı kostümü satılıyor.
      1400 belediye başkanı, 3100 il genel meclis üyesi, 34 bin belediye yerel meclis üyesi, 38 bin muhtar adayı ve seçimlere katılan 4 büyük, 20 civarında küçük parti olduğu düşünüldüğünde rakam abartılı değil. Düzenin seçim platformu, hani o en halka yakınlığı vaaz edilen “mahalli idareler” seçimleri devlet azametinin simgesi olan takım elbise giydirerek, elbette giydirdiği takım elbiseden milyonlarca lira kar elde ederek “demokratik terciklerimizi” den bile faydalanıyor.