Meclis, yeni anayasa heyecanını topluma enjekte ederken acaba milli ve ahlaki bir niteliği olan kimliğimiz hakkında hangi değerlendirmeleri yapmayı planlıyor. Veya bu konuda kim ne kadar duyarlı? Gelin ilk girişi yapalım ve kimlik konusuna bir atıfta bulunalım. Daha doğrusu duygularımızı ortaya koyup akademik tartışmalar öncesinde bam telimizi bir titreşime geçirelim.
Tarih, milletler ve inançlar üzerinden bir hak-batıl savaşının sergilendiği büyük dekorun başrolünü belirleyen önemli bir şuadır. Bu ışığa baktığımız zaman, Türkler orada hep bulunmuş ve parlak bir mazi ati köprüsü kurmuştur.
21. yüzyılın penceresinden Türkiye’ye baktığımız zaman ise kimilerine göre güçlü, dünyaya entegre olmuş bir Türkiye; bazılarına göre de mütereddit çehreler ve çizgilerle karşılaşıyoruz.
Bana göre içinde bulunduğumuz ahval, Türk milletinin tarihi misyonu ile uyuşmamaktadır.
Asırlarca tarihe hükmetmiş ve yönlendirmiş, büyük bir Asya medeniyetini Anadolu medeniyeti ile bütünleştirmiş, insanlığı adalet ile tanıştırmış bir milletin toplumsal bütünlüğü ve ayrıştırıcı politik durumu ona pek de yakışmamıştır.
Peki bu durumun müsebbipleri kimler veya nelerdir? Bu mevzulara genel bir değerlendirmede bulunmaya çalışalım. Belki bizim izahatlarımız konuları bütün muhteviyatı ile incelemeyecektir. Ama amaçlanan, meselelerimizi bir bütünlük içerisinde arz etmek, onlara çözüm bakışları geliştirmektir. Tabi asıl bütünsel değerlendirmemizi tehir ederek bir giriş yapma gereği duyuyorum.
Gerçi bu konuda yapılmış pek çok çalışmaya şahit olmaktayız. Ama bu incelemeler genellikle politik kaygılarla ele alındığı için bir milletin genel kabullerinden ziyade siyasi aktörlerin bakışını yansıtır niteliktedir. O çalışmaların da şüphesiz ki mevzunun değerlendirilmesine katkısı olmaktadır.
Ancak bizim gayemiz “ Bir Eyüp peygamber sabrı ile tırnağını toprağa saplayarak” helal rızık peşinde koşan, milletinin saadetini saadeti bilen, onun dertleri ile dertlenen, milletine ve milletinin değerlerine karşı derin bir sevgi duyan gönül erlerinin Türkiye’nin ve Türk milletinin meselelerine bakışına bir ışık tutmaktır.
Bugün, Türk denildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan insanlarla sınırlı bir düşüncenin hakim olduğu bilinmektedir. Hatta bu sınırlar içerisinde de etnik ırkçılık yaklaşımları sergilenerek, milli kimliğe karşı duruşlarla kişiliksizleştirilen bir toplulukla karşı karşıya olduğumuz aşikardır.
Bu ülkenin meselelerine en doğru yaklaşımı ülkenin harcını oluşturanlar sergileyebilirler.
Milletin değerlerine yabancı olan, ona garez duyguları besleyen, onu bölmeye çalışan anlayışların sorunlarımıza getireceği bakış ve çözümler yeni problemler türetmektedir. Taşeron fikirler ve bizi biz yapan değerlere karşı tavır içinde olanların düşünceleri fitneye sebep olmuş, ayrıştırıcı ve bölücü akımları yüreklendirmiştir. Nitekim bu durum bölücü terör örgütünün feveranları ile de ortaya dökülmüştür
Nihayetinde 21. yüzyıl, küreselleşme adı altında milli kimlikleri ve manevi değerleri görmezden gelmeye çalışsa da şu gerçek göz ardı edilemez.
Dün, “kim” olduğunu bilenlerin olmuştur. Bugün de kimlikleri yok etmeye çalışan küresel güç “kim” olduğunu iyi bilmektedir. Yarın da “kim” olduğunu bilenlerin olacaktır.
Kimlikleri ve kim oldukları konusunda kafası karışık olanların hatta kim olduklarına karar vermemiş olanların yarınlarına da karar vermeleri mümkün değildir.
.
O zaman önümüzdeki anayasa çalışmalarında ayrıştırmayan, bölmeyen, etnik ırkçılığa kapalı milli ve ahlaki değerlerle mücehhez bir kimlik anlayışı ile başlamanın faydalı olacağını düşünmek gerekir.
Yani kimliğiniz yoksa geleceğiniz de olmayacaktır