BÖYLE BAŞA, BÖYLE TIRAŞ, YAZIK OLUYOR BU İNSANLIĞA.

HZ. MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.) EFENDİMİZİ TANIMAK, KUR’ÂN’I TANIMAKTIR.


O âlemlerin Sultanı, Nebiler Sultanı, Allah’ın Sevgilisi hakkında yeterli bir bilgi sahibi olamamamızın nedeni inançlı kesimin sonsuz hürmetini kazanmış olan bu Allahın Habibi hakkında Kur’an’ı tezekkür edemediğimiz içindir.
 
38 / SAD - 29Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).
Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin diye.
Okuduğunu hayatına tatbik edebilecek olan kişinin tarifi bu ayette verilmiş Ulûl’elbab (sırrın sahibi, yani kalp gözü, kalp kulağı açık, ihbat sahibi kişi).
Kur’andaki gerçek iman (tahkiki iman) maalesef çok az insan tarafından yaşanır hale gelmiş. Bu yaşayanların da her zaman toplumun alay edilen ve hakir görülen kesimi olmuştur. Nedense bu güzel insanlar, ölünce kıymete biner. Dünyada yaşıyorlarken fazla itibar görmeyen bu Allah dostları, rahmetli olunca arkasından yerlere göklere sığdırılmaz. Gene de biz neden onlar gibi olamıyoruz demezler.
O güzel insanlar Peygamber Efendimizin sünnetini harfiyen yaşamaya çalışıp Himmet ve Nusret ile (Resulün duası Allahın yardımı ) kâmil insan olmuşlardır.
Onlar Hz. Muhammet Mustafa (SAV) Efendimizi en iyi bilen ve dolayısı ile Kur’an’ı yaşayan insanlardır
 
2 / BAKARA – 97-Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).
De ki: “Kim Cibril'e düşmansa o zaman (bilsin ki) muhakkak ki O, ellerindeki (daha önceki kitapları) tasdik eden (Kur'ân'ı), Allah'ın izniyle senin kalbine indirdi. (O Kur'ân), mü'minler için bir hidayet (rehberi) ve müjdedir.”
 
36 / YASİN - 69 -Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî leh(lehu), in huve illâ zikrun ve Kur’ânun mubîn(mubînun).
Ve Biz, O'na (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Ve (bu), O'na yakışmaz. O (O'na indirilen), sadece zikir ve apaçık Kur'ân'dır.
 
Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz Kur’ân’ı yaşadı ve yaşattı. Onun için yaşayanlara sahâbe deniyor
3 / AL-İ İMRAN – 119-Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
 (Ey mü'minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab'ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir
Ne oldu da olaylar Peygamberimizin etrafındaki sahâbeyi gıpta edilecek güzelliğe ulaştırdı? İşte ilk sünnet ve sahabenin itaati:
 
22 / HAC - 67 -Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).
 Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
Peygamberimiz (SAV) Efendimiz Allahın emri ile etrafındakileri Allaha davet etmiştir. Çünkü Allah da Kendine davet eder. O zaman ilk sünnet ne imiş? Davete icabet etmekmiş. Bu gün bu davete icabet eden çok az kişi kalmış. Yok diyecek kadar az. Ne kadar üzücü bir durum.
13 / RAD - 14 Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir. 
Peki, bu hem Allahın hem de resulünün daveti sonucu sahâbesi ne yapmış?
39 / ZUMER - 17 -Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Nasıl Resulün sözünü dinleyip hemen Kur’an’a tâbi olmuşlar? Ve hidayete erdirilmişler? Şimdi her kez kendini hidayette sanıyor. Acaba sahabe mi olmuşlar? Öyle ise ne kadar güzel insandır onlar. Kimseye zulüm etmiyorlardır.(Acaba!..).
39 / ZUMER - 18 -Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).   (Âl-i İmran 190-191 e göre ulûl’elbab)
Sonra mı? Sahabenin hepsi Peygamberimiz (SAV) Efendimize biat edip tabi olmuşlar.
48 / FETİH – 10-İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
Ruhlarını Allaha ulaştırıp ermiş yani derviş olmuş bu güzel insanlar.Burada durmamışlar ve Allahın emirlerini Resulü ile yaşamış, vechlerini de Allaha teslim etmişler. Hem de Resulullah ile.
3 / AL-İ İMRAN – 20-Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
 Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ'lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah'a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR'dir (görendir).
BU GÜN BUNLAR ANLATILMIYOR. İSLAM’IN 5 ŞARTI YETERLİ DENİYOR.
Yetmiyor, yetse idi görünen köy kılavuz istemezdi. Herkez taklidî iman içinde fesâda sürükleniyor.Bu duruma da en çok fitneciler seviniyor. ”Avrupa ve Amerika neden Müslümanlardan daha ileride!”diye bilmeyerek din düşmanlığı yapıyor ve Allaha karşı savaş açıyor. Be kardeşim! Bu imrendiğiniz kimseler ilmi ve tekniği ENDÜLÜS DEVLETİ VE OSMANLIDAN ÖĞRENMEDİLER Mİ? Bu ilim gökten zembille mi indi, tuvalet kültürü bile olmayan insanlar bu ilmi nereden öğrendiler? Sen dinini Kur’ân’daki gibi yaşamaz ve Peygamber’inin hiçbir özelliğini bilmez isen Allah’ın yardımını alabileceğinizi mi sanıyorsun?
Yani Allah bizi yaratmış, gerici olalım diye mi İslam dinini yaşamamızı emretmiş? Böyle idrak ediyorsanız daha çok el etek öpersiniz.
Bakın sahabe NEFİSLERİNİ DE Allah’a teslim etmişler. İhlâs sahibi yani”muhlis”kullardan olmuşlar
2 / BAKARA – 139 Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
 De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”
Şimdi namazı şöyle ihlâs ile kıldım diyenler kendilerini sahabe mi sanıyorlar? Olmadığın şeyi olmuş gibi söylemek Allaha karşı yalan söylemek değil mı?
Ve sahabenin hepsi Resulullahın sözüne uyarak irşada ulaşmışlar.
 
49 / HUCURAT - 7 -Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.
Bu güzellikler atalarımız Osmanlılar tarafından yaşanmış. Bu gün biz onları da örnek almıyoruz. Okul kitaplarını yazmış olan nasipsiz kişiler yüzünden atalarına hakaret eden bir toplum haline gelmişiz.
Sahâbenin hepsi için Allah ve Resulü ne diyor bakın. Allah görülüyor muymuş? Böyle bir bilgi bu gün ret edilmektedir. Yani bu ayet kabul görememektedir. Ne kadar yazık.
 
12 / YUSUF – 108-Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
 De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.” 
Allah sahabe için ne diyor? Allah resulü varken sahâbeye tâbi olunuyormuş, ama ihsan ile. Bu ihsan nedir? Bilen varsa beri gelsin de bilelim.
Bir lokma bir hırka diyerek, yokluk ve sefalet içinde yaşanacak bir din tarif edenler bu ayeti hiç akıllarından çıkarmasınlar(CASİYE – 13). Yaşanacak; en güzel şekilde yaşanacak ama Allah için. Ne israf ne de tefrit olmayacak. Nefsi için yaşayan Allahtan habersiz olandır.
45 / CASİYE - 13 Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre âmâde) kıldı. Muhakkak ki bunda tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
Yanlış bilgilerden kaynaklanan bu günkü inançla nerelerde olduğumuzu varın siz düşünün…
Ne diyelim?
BÖYLE BAŞA. BÖYLE TIRAŞ.
ALLAHA EMANET OLUN.