Gezi parkı direnişine katılanların “ömür boyu hapisle” cezalandırılmaları geretiğini siyasal iktidarın en yetkin ağızları bir biri ardına dillendirirken, de4mıkratik kitle örgütlerine,sendikalara ve siyasi parti üyelerine yönelik “Gezi Parkı Direnişine katılma veya destek verme” gibi iddilarla sabah operasyonlarıyla göz altına almalar son hız devam ediyor.
      Gezi ve sonrasındaki eylemliliklerin verdiği mesajı okuyamıyan yönetici erg kendi iktidarının yıkılacağı vefmiyle bir bütün olarak emekçi halkılmızı tüm yönlerden abluka altına almıya,yaşam hakkı dahil tüm insani haklardan mahrum bırakmak için saldırı politikalarını artırarak devam ettirmekte kararlı görünüyor.
     İktidarın tüm bu fütursuz saldırganlığına rağmen emekçi halklarımız başta olmak üzere  ülkemiz işçi sınıfı yaşamaya –direnmeye- devam ediyor. Eskiler “ekmek aslanın ağzında” derdi. Oysa şimdi ekmeğimizi kazanmak için adeta bir aslan sürüsüyle dövüşmemiz gerekiytor. Milyonlarca işçi ve emekçi açlık sınırının altında yaşıyor, sigortalı ve güvenceli bir işin sadece hayalini kuruyor. Uzun saatler ve kötü koşullar altında, iş kazalarıyla burun buruna çalışlan bir ayın sonunda söz verilen ücretin tamamını alabiliyorsa ve sigorta primleri tam yatırılıyorsa kendilerini şanslı hissediyor ve kırıntı ücretlerle ücretli köle olmaktan inanın “mutlu” oluyorlar. İkinci iş olarak hal de hanballıktan tutunda pazarda tezgahtarlık, taksi şöförlüğü, kır işçiliği (meyve sebze bozuculuğu) boya ve badana gibi her türden işin yapılarak “evin geçimini” temin edildiğinin bir bir canlı tanıyım.
       Bu Çarşamba İlnanlı ve Perşembe günü Niğde merkez Pazar yerinde köyde kendimizin ürettiği meyveleri aracısız tüketiciye ulaştırma keyfini yaşarken bir çok işçi ve emekçi arkadaşımı “Pazar bastalarında” tezgahtarlık yaparken gözlemledim. ”Yaşamak diernmekse yaşıyoruz Göksel Hocam anlıyacağın direnişe devam” melinde başlayan “müşteri seyrekliğine” denk gelen sohbetlerimizde ortak mevzu “geçim zorluğu ve zaten yetmeyen ücretlere yapılan kırıntı zamlardı.” Gerçi maaşların azda olsa zamanında yattığı için şükreden emekçi kardeşlerimizinde katıldığı sohbetler gerçekten bir ara “pazar muhabetinden” çıkıp “Pazar formuna” dönüşecek denli içten ve yapmacıksızdı.
     Pazar sohbetinde belirtiğim gibi çoğu zaman en temel haklarımızı kullanabilmek için hatta yasaların uygulanması için bile mücadele etmemiz gerekiyor. Yaşamak direnmekse biz işçiler,emekçiler nefes alıp verdiğimiz yani yaşadığımız sürece direnişteyiz demektir. Çünkü ülkemizin dört bir yanında hakları için mücadele eden işçiler ve emekçiler fabrikaların, şirketlerin veya resmi kurumların önünde direniş ve eylemlere tüm baskılamalara rağmen devam ediyor. Bazen bir çadır, bazen bir sandalye, bazen kalabalık bir halayda bazen tek başımız ve elbette bu Pazar yerinde bile kendimizi ver edebilme,dost düşman karşısında dik dura bilmek için çeşitli yol ve yöntemlerle kendimizi yeniden ama yeniden var ediyoruz.
      Yaşamak için çalışmak zorunda olan herkes, mesleği ve eğitimi ne olursa olsun bu geçim kavgasının içinde. Bu kavganın yakıcılığı direnişlerin alt yapısını oluştururken egemenlerinde gelecek kaygısını, korkusunu derinleştirerek saltanatlarını tahkim edip güçlendirmek için saldırganlıklarını artırma yoluına yöneliyorlar. İşçiler ve bir bütün olarak emekçiler toplumun ezilen diğer kesimleriyle birlik olup bu azgı saldırgan politikalara dur diyezse sistemin efendileri “kırk katır mı veya kırk satır mı ”  istersiniz zahmetine girmeden ve fakat ikisinin toplamının onla  çarpımından kat ve kat fazlasını biz emekçilere reva görmekten geri durmuyacaklar.
     Ankara, İstanbul, Eskişehir, İzmir, Hatay, Samsun gibi şehirlerde yeniden  başlatılan sürek avı benzeri göz altılar, toplu sözleşme sürecine giren kamu emekçilerine dayatılan kırıntı artışlar, kamuda çalışan işçiler için bağıtlanan toplu sözleşmelerin yetersizliği,yerel seçimler öncesinde yaşanacağının sinyallerini veren ekonomik kriz, coğrafyamızda yaşanan sıcak çatışma halinin ortadoğu savaşına evrilme ihtimalinin güçlenmesi vb. vb. Durumlarla birlikte biz emekçilerin hali hazırdaki durumuna baktığımızda yaşıyorsak direniyoruz, direniyorsak bu gün değilse bile mutlaka yarın kazanacağız .
     Çünkü direnme, mücadele etme ve dayanışma ezilenlerin gücü olduğu kadar da inceliğidir. Yaşadığımız, bulunduğumuz ve çalıştığımız her ortamı “#diren” slaçları ile sanal ortamda yapıldığı gibi hızla örgütleyip birleştirere bağımsız bir meclis veya bir forum koordinasyon kurulu kurmayı önümüze hedef olarak koymaz isek biz işçi ve emekçilere nefes aldırmayacak denli yani direnecek güç bırakmıyacak şekle getirene kadar  saldırılarına devam edecek gibi görünüyor. E.  Eskilerin sözüdür “etme kulum bulursun zulüm.” Benden hatırlatması.