“Esmer bom cilli bom “ eşliğinde başlayan havalar “dere boyuna naciyeyle gezmeye ve koyun kuzu gütmeye “doğru gidiyordu. Damadın yakın arkadaşlarını pistte çağıran bir anonsun ardından “seni gidi topal seni hayın topal” derken havai fişekler göğün sessizliğini bozuyordu. Niğde’nin her mahallesinde sessizliğin kalbine bir işaret fişeği atılmış gibi düğün dernek merasimleri başlıyordu. Salonun maviye çalan rengi yerini loş bir ışığa bırakırken plastik çerez tabakları ve çocuk sesleri arasında yeni bir izdivacın kapıları açılıyordu.

Hele pastanın sahneye girişi vardı ki sanki bir general geliyor sanırdınız. Bizde şevk ile dokuz katlı kremalı pastayı alkışlayarak bu sahneyi renklendirdik. Damat ve gelin hanım pastayı büyük bir heyecanla keserken düğün salonunun renkli ışıkları altında meyve suları ve kuru pastalar yeni bir başlangıca eşlik etmenin heyecanını yaşıyordu. Yalnız ortamda ki sesin yüksekliği kulağın örs çekiç tüm parçalarını zangır zangır titretiyordu.

Çeyrekler ve benekler beyaz bir zarfın içinde kutuya atılırken eskinin emmisinden bir bilezik dayısından bir küpe şeklinde ki anonsları iyice azalmıştı. Evlenenlerin sosyo- ekonomik durumuna göre çelenkler ve çiçekler yer alırken devletlû erkân düğünleri şenlendiriyordu. Bu arada nikâh şahitliği de bu ağır misafirlere düşüyordu.

Birde kır düğünleri popüler olmaya başlamıştı. Açık havada toplanan davetliler gecenin ilerleyen saatlerinde biraz üşüseler de elektro bağlamadan yükselen oyun havaları bu üşümeyi bastırıyordu. Bazı orta yaşlı ve göbekli dayıların performansına hayran kalmamak mümkün değildi. Hele kaşık oyunu oynayan bir emminin ağzının kenarında yanan sigarası ve yan duran şapkası ayrı bir güzellik tablosuydu. Oynamasını bilmeyen gelinler yerim dar deseler de zorla oynatmaya çıkaran bir ekip her an iş başında hazır bekliyordu. Esasında bende bu düğünlerde iyice kurtlarımı dökmek isterdim. Fakat ne yazık ki bu konuda bir yetenek göstermem mümkün değil. İnsan için bir düğünde oynamaktan daha büyük bir psikolojik terapi ne olabilir.

Yaz içinde düğünler ara vermeden devam ediyordu. Acıda ve sevinçte ortak olmanın anlamını istesem de istemesem de idrak edebiliyordum. Sokağın ortasına konmuş iki anfiden erik dalının gevrek olduğunu belirten bir sesle uyandım. “Hababam ha hababam ha” türküsünün ardından “hasanım olur mu böyle diye” devam eden tepeciğin heliği türküsü ile mest olmuştum. Bir saz üstadımız “Elinde var çiçeği, başında var duvağı, nede güzel yakışmış, beline de gardaş kuşağı” oy damat oy damat diye yeri göğü inletiyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde delilo delilo destane diye ortalığı coşturan halayı izlerken buldum kendimi.

Delilo demişken günlerden bir gün kale civarında Niğde tarihinin en büyük halaylarından biriyle karşılaştığı belirtmeden geçmeyeyim. Doğu ve güneydoğudan gelen mahalle sakinlerinin orglu davullu zurnalı bir düğününe şahit olmuştum. Burada renkli mahalli kıyafetler içinde zılgıt sesleri yükseliyordu. Kültürün taşınabilirliği açısından ilginç bir sahneydi.

Niğde ve düğün konusu açılmışken tanınmış sanatçıları düğüne çağıran ve hepsi de birer bozlak dinleme üstadı olan Hasan dağı eteğindeki köylerden bahsetmeden geçmeyelim. Buralarda düğünler birer konser ve şenlik havasında günlerce sürüyor. Dışarıda bilhassa hurdacılıktan kazanılan paralar düğünlerde birer prestij meselesi olarak cömertçe savruluyor. Bunun dışında Niğde’nin çoğu köyünde düğünler mevlitli olmuş durumda. Eskinin üç gün süren düğünleri artık yok. Kazanlarla yapılan düğün yemekleri ise yerini çoğu yerde etli pide ayran veya etli tavuklu pilava bırakmış durumda.

Bu arada dikkatimi çeken bir hususu da belirtmeden geçmeyeyim. Son yıllarda düğünlerde çalan müzikler ve oynanan oyunlar gittikçe hızlanıyor. Bu durum sadece Niğde’de değil ülkemizin çoğu yerinde geçerli. Ben Niğde halk folklörü örneklerinde şimdiki oynanan çoğu oyuna rastlamadım. Örneğin; şimdilerde çok hızlı söylenen Naciye türküsünün orijinal söyleyişi esasında çok yavaş.

Aşk bodrumda mı Niğde’de mi yaşanıyor diye sorsanız tabi ki Niğde’de derim. Evet, Niğde’nin akşamları bir başkadır diye başlayan elektrosaz eşliğinde yılanın kamışa akışını seyretmek hele de serin bir Niğde akşamında ne güzeldir. Peşkir çekip direkten üçayak oynayan hemşerilerimize ve “yabandan gel kömürde gözlü yârim yabandan” diyen müzisyen ağabeylerimize selam ediyoruz.

Toplumsal kaynaşmanın birliğin dirliğin ve en önemlisi aile kavramının devamının sigortasının düğün merasimlerimiz olduğunu belirtirken evliliğin önünü tıkayan engellerin açılmasını ve düğünlerin zora koşulmadan ve gösterişe dökülmeden herkesin kendi imkanları ölçüsünde yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çoğu insan düğün borcu ödeyeceğim diye hayatının yarısını ipoteğe veriyor. Başkalarının ne dediğinden çok müstakbel karı ve kocanın ilerde nasıl koşullarda yaşacakları bence daha önemli. Allah evlenen herkesi mesut bahtiyar etsin. Amin.