Toplum yapımızın ana unsurlarından biri olan, hepimize ısrarla, üstüne basa basa öğretilmeye çalışılan, büyük ölçüde de birçoğumuzun benimsemiş olduğu, milli değerlerimizden en önemlisini teşkil eden genel geçer öğretimiz,“ arazi olmak “ tır.
   Her ne kadar bu ülkede yaşayan insanların ulaşmak istediği temel hedeflerden biri olan bir araziye sahip olma tutkumuz ağır basıyor olsa da, alınan arazinin değerlenmesini beklemek, imar izni çıkarmak, fazla kat almaya çalışmak sabır, sebat ve uğraş ister.
    Aradan geçen zamanda ise; başımıza bir iş gelmemesi, herhangi bir sorumluluk almama, tembelliğimizin gizli tescili olan yaşama kıyısından köşesinden tutunup belaya bulaşmama olarak karşımıza çıkar, arazi olma hali.
   Devamında suya sabuna dokunmadan var olmanın gizli güçlerinden biri olarak tescil edilmiştir, arazi olma hali.
    Küçük yaşlardan itibaren temel bilgi vasfıyla, dolaylı veya dolaysız olarak verilen arazi olmak durumu somut olarak, askere gitmeden önce, askerlik zamanında da kamuflaj kıyafetleriyle net olarak çıkar karşımıza.
     Askerliği bitirmenin en güzel yolu arazi olmaktan geçerken bu tecrübe; askerlik sonrası iş hayatına, iş hayatında da görülen faydaları sonucunda evlilik yaşamına yansıyarak, ev işlerine yardım etme noktasındaki arazi olmaya kadar uzanır.
     Ne güzel hem arazi oluyorsun, hem etliye sütlüye karışmıyorsun, hem de sorumluluk almamanın verdiği rahatlıkla gevşiyor, gevşiyorsun.
     Hem hiçbir şeyi dert etmiyor, hem hiçbir şeye karışmıyor, hem elini taşın altına koymayıp ezilme riskinden uzaklaşıyor, hem de üstüne üstlük eleştirme özgürlüğünü kullanarak, deşarj olma imkânını değerlendirebiliyorsun.
      Zaten atalarımızın en güzel sözlerinden biri de “ Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın” değil mi?
      Varsayalım bize dokunması muhtemel bir yılan çıktı, ne yapacağız, tabi ki akabinde arazi olacağız.
      Üreten, içinden bereketler fışkıran, ama eh biraz da emek gerektiren arazilerimizi elden çıkarırken, hiç dönüp de arkamıza bakıyor muyuz ki.
       Köyümüzü, kasabamızı terk edip kentlere yerleşme sevdamız, bir göz gece kondu arazisi değil mi?
       Ama boş verin, yine de en güzeli arazi olmak.
      Göze batma, hedef olma, bir şeyler yapma, faydalı olma gibi dezavantaj olacak birçok hayat tuzağından kurtulmuş oluyoruz.
     Arazi olmanın o güzelim tadını aldınız mı zaten dönüşü de olmuyor.
     Çünkü rehavet ve tembellik bir kez vücuda girdi mi, bağışıklık sistemini çökerten virüs görevini bir anda üstleniveriyor.
     Dikkat etmek gerekiyor.
      Lakin…
      Bugün arazi olanların yarınında...
      Arazisiz kalmak da bekliyor…