Dostlarından biri Fransız Kralı 15. Lui’ ye;
          -“Majesteleri “ demiş.  “Akıl vergisi almayı düşündünüz mü?”
“Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre herkes böyle bir vergiyi seve seve öder.”
 Kral alaylı gülerek;
 -“Hakikaten enteresan bir fikir, “cevabını vermiş.” Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum. “
             Düşünsenize Niğde Defterdarlığından akıl vergisiyle ilgili bu tür bir vergi çıksa bu memlekette yaşayanlar olarak kaçımız aman bizi budala zannetmesinler dur bari akıl vergisi vereyim der.
           Herkes çevresine baksın ve düşünsün. Hiç merak etmeyin aklınızdan geçenleri okuyor gibiyim. Neyse gülmeyi bırakın, kimse para verecek kadar budala değil…
Meşhur bir filozofa,  “Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?” diye sorulduğunda:  “ Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan.” Demiş.
           Ne yapalım yani paranın gözü kör olsun diyeceğim ama paranın gözü pekte kör değil. Bilakis gözleri bile açtığından mıdır bilmem ama nedense peşinden koşturmasını bilir günümüz tüketim dayatmasını kendine zırh edinenler. Ne kadar çok para o kadar çok harcama ve var olma olduğuna göre, hayatımıza bir anlam yükleme ihtiyacına bile gerek olmaz.
           Bektaşi’ nin bir işi düşmüş kaymakam beyi görmek istemiş… Odacı bırakmamış.  Bektaşi demiş ki; Biz onunla akraba oluruz!..
    Kaymakam bunu işitince meraklanmış.
   - Çağırın şunu!..
  Bektaşi’ yi makam odasına almışlar. Kaymakam biraz da kızgınlıkla sormuş:
   -Nereden akraba oluyoruz?
   Bektaşi demiş ki:
  -Sen şimdi kaymakamsın değil mi?
   -Evet.
   -Sonra ne olacaksın?
    -Vali.
    -Sonra
     -Hiç.
 
     Bektaşi, “İyi ya demiş, ben zaten şimdiden hiçim.”
     Akıldan çıktık budalalığa, oradan para ve hikmetlerine götürdü bizi Kral Lui, eğilmeyen filozof ve bu hikâyelerin düşündürdükleri.
    Lakin ah birde şu nafile hayatta Bektaşi’nin dediği gibi;
    “Bir hiç olacağımızı bilsek…”