1 Eylül Dünya Barış Günü'nün bu yıl Ramazan bayramının 3. gününe denk gelmesi Müslüman Ortadoğu halklarının “Arap baharı” eylemliliklerinin başarısını daha yoğun kutlamalarına vesile olacaktır. Ülkemizdeyse savaş çığırtkanlarına inat emek, barış ve kardeşlik temelinde bir araya gelip halk muhalefetine temel olacak güçlerin turnusolü olacak eylem ve etkinliklere gebe görünüyor.
 
           Yaşanan savaş ortamlarına inat her insanın barışçıl bir ortamda yaşamaya hakkı olduğu ve insanlığın binlerce yıllık tarihsel birikiminin, barış içinde bir arada yaşamayı başarabileceği inancıyla Ramazan Bayramını ve 1 Eylül dünya barış gününü karşılamamız gerektiğini unutmadan bölgemiz ve tüm dünya halklarının kardeşçe ve barış ikliminde yaşamaları temel hedefimiz olmalıdır.
 
          Barışı isteyenlerin ve bunu sağlayacak olanların başta biz emekçi sınıflar olmak üzere tüm ezilenler olduğunu biliyoruz. Bireyleri, halkları, doğayı tahrip eden ve genel olarak toplumsal bir felaket olan savaşların temelinde, sınıflı toplumların iktidar ilişkileri yatmakta ve bu ilişkiler dizininin en üst noktası olan kapitalist emperyalizmin dünyaya ve insanlığa barış getirmeyeceği tüm çıplaklığıyla orta yerde durmaktadır.
 
           Sınıf çelişkisinin en fazla derinleştiği çağımız, savaşların da yıkıcı hale geldiği çağ olmuştur. 20. yüzyılda bir anda milyonlarca insanın yaşamına mal olan büyük "dünya savaşları" yaşanırken, 21. yüzyılda süreklileşen bölgesel gerginliklerle, teker teker ya da toplu insan ölümlerinin sıradanlaştırıldığı yerel çatışmalar baş göstermiştir. Çatışmalar biçim değiştirmiş olsa da öz aynı kalmıştır. İnsanlık sınıfa, etnik/ulusal kökene, cinsiyete, dine mezhebe dayalı ayrımcılıkları ve eşitsizlikleri ortadan kaldırmadığı sürece de kapitalizm şiddet üretmeye devam edecektir. Savaş sonrasında egemenler dünyayı ve savaş ganimetlerini kendi aralarında paylaşırken, emekçilerin payına düşen de açlık, yoksulluk, barınaksızlık ve parçalanmışlık olmuştur. Bu nedenle 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde de seslerini en fazla yükseltecek olanlar emekçiler, yoksullar, kadınlar ve gençler olduğu bilinmelidir.
 
         Bilindiği gibi 1 Eylül,  2. Dünya Savaşı'nın başladığı gündür ve insanlığın bir daha böylesi felaketleri yaşamaması için "Dünya Barış Günü" ilan edilmiştir. Aradan yarım asrı geçmiş olmasına rağmen, barış halen dünyanın pek çok yerinde ulaşılmak istenen bir ideal, kimi yerlerde de hala uzak bir ihtimaldir.
 
         Bugün ülkemizde yaşanan buca acılara rağmen halen içeriği tam netleşmiş olmasa da barışa dair bir tartışma sürecinin başlamış olması önemlidir. Bu süreçte emekçilere düşen aralanan barış kapısını sonuna kadar zorlamak olmalıdır.
 
         Bu sürecin asıl mağdurları olan ve dünyada başka bir örneğine rastlanmayacak şekilde, taş attıkları gerekçesiyle Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanan ve başta eğitim hakları olmak üzere tüm yaşamları karartılan çocuklarımızın en kısa sürede özgürlüklerine kavuşmaları gerekmektedir. "Açılım" sürecinin en samimi pratik adımı bu olacaktır.
 
        Bütün olumsuzluklara ve artırılan şiddet diline rağmen biz emekçiler ve emekten yana aydınların birincil görevi Ramazan Bayramı coşkusuyla 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinliklerini harmanlayıcı ve kardeşlik bilincini artırıcı duruş sergilememizdir. Sürecin barış ve demokrasi güçlerinin mücadelesiyle gerçek çözüme kavuşacağına olan inancımız hiç bir zaman eksilmeden,söyleyecek sözümüz ve sözümüzü hayata geçirecek irademiz olduğunu dost, düşman herkese net biçimde bildirelim.
 
       Bu duygu ve düşüncelerle öncelikle tüm emekçi Müslüman halkların Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramını kutlar,1 Eylül Dünya Barış Gününün ise dünyada ve yurdumuzda barış yolunda atılacak net adımlara vesile olmasını dilerim.