Çünkü biz bilmiyoruz dini. Evet, bilseydik,
Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik.
“Böyle gördük dedemizden!” diye izmihlali
Boylayan bir sürü milletlerin olsun hali,
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kuran’ın:
Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın
YA AÇAR NAZM-I CELİL’İN, BAKARIZ YAPRAĞINA;
YAHUT ÜFLER GEÇERİZ BİR ÖLÜNÜN TOPRAĞINA.
İNMEMİŞTİR HELE KUR’ÂN, BUNU HAKKIYLA BİLİN,
NE MEZARLIKTA OKUNMAK, NE DE FAL BAKMAK İÇİN.
(Safahat, s. 153)
Günümüz de yaşanan din, ehli kitap tarafından parçalara ayrılmıştır. 3 tane semavi din vardır diyerek insanlara kabul ettirilmekte; bu fikri ortaya atanlar da ne yazık ki Kûr'an'ı Kerimden nasibi olmayan din görevlileridir.
BAKARA–85: Summe entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti yureddûne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn (ta’melûne).Sonra siz, öyle kimselersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, size esir olarak gelseler, onların yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış olduğu halde (onların yurtlarında kalmalarına izin vermeyip) fidye karşılığı değiştirirsiniz. Yoksa Kitab'ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.
 
İşte Kûr'an'ı Kerim’in bir kısmına inanır bir kısmına inanmamaktalar. Ayetleri yok Hıristiyanlar için yok Museviler için derler. İyide Kûr'an'ı Kerim da Araplara inmiş deseniz ya Türkler için kitap yok;
 
BAKARA–97: Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).Kim Cibril'e düşman oldu ise (ona) de ki: “Hâlbuki muhakkak ki o (Cebrail a.s), onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden O (Kur'ân'ı), Allah'ın izniyle, mü'minlere bir hidayet (rehberi) ve müjde olarak senin kalbine indirdi.”
Gafil olmak zor, halbuki Kûr'an'ı Kerim kendinden önceki kitapları tasdik eder.
“Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûddîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi),…(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriatı); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. (ŞÛR–13)
Allah'ın ayetinde Hz Nuh, Hz İbrahim, Hz Musa, Hz İsa ve Peygamberimiz S.A.V. Efendimize aynı şeriatı verdiğini söylüyor. Nebiler şeriat kitabı verilmez diyen bu din bezirgânları akait kitaplarında da bu fikre yer vermişler, aksini savunanlar zaten bu dersten geçemez ve din öğreticisi olamaz. Kabul ettikleri bu kavram Kûr'an'ı Kerime terstir şeriata göre şirktir.
EN’ÂM–89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.
Kendilerine aynı şeriat verilen nebilerin kitapları bu döneme kadar terk edilerek, emaniye kitaplarla kurandan ayetlermiş gibi hüküm verilmiştir.
BAKARA–78: Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar.
BAKARA–79: Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ (kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).Artık elleriyle (emaniye bilgiler içeren) kitabı yazanların vay haline! Sonra da onu (bu yazdıklarını) az bir bedel karşılığında satmak için: “Bu Allah'ın indindendir.” derler. İşte onlara yazıklar olsun, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı ve yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
Allah'ın dediği gibi Kûr'an'ı Kerimi bilmeyen bu din öğretmekle görevli kişiler, yazdıkları el yazması kitapları para karşılığı satarak insanların Kûr'an'ı Kerimin dışında bilgilere yönlendiriyorlar. Hiç mi korkuları yok derseniz. Şeytan öyle bir kandırmış ki insanların günahları kadar cehennemde yanarak sonra cennete geçeceklerini söylerler.
BAKARA–80: Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).Ve (emaniyeye tâbî olanlar): “Ateş bize, sayılı günlerden başka asla dokunmayacak (günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki: “Allah'ın katından bir ahd mi edindiniz?” O takdirde (Eğer böyle bir ahd almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
Allah'ın kanunu; günahı sevabından fazla olan her kez cehenneme gireceği ve ebedi (sonsuza kadar) cehennemde kalacaktır diyor ayet.
BAKARA–81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).Hayır (sandığınız gibi değil), kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.
Allah'ın cehennemden çıkamaz dediğine biz çıkarız diyen bir din öğreticisi gurubu. Hayırlı olsun ne diyelim.
Resul’e (elçiye) peygamber manası yükleyerek “hâtemen nebiyyin (nebilerin mühürü)” olan, Peygamberimiz S.A.V. Efendimizden sonra gelen veli resulleri sahte peygamber olarak suçlamışlardır.
AHZÂB–40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resul’ü ve Nebîler'in (Peygamberlerin) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, her şeyi en iyi bilendir.
Kendilerine aynı şeriat verilen bu nebilerin kitaplarını tasdik etmekle görevli bir resul gelecektir. Peki, bu veli resulü kabul ederler mi dersiniz?
ÂLİ İMRÂN–81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
Bu nebilerin içinde Peygamberimiz S.A.V. Efendimizde bulunduğunu Allah söylüyor.
AHZÂB–7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan). O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh'tan ve Hz. İbrahim’den ve Hz. Musa'dan ve Meryemoğlu Hz. İsa'dan ve onlardan ağır bir misak aldık.
Şeriat kitabı olmayan bu resulün peygamber olmadığı ve Peygamberimiz S.A.V. Efendimizden sonra geleceği kesin. Peygamberimiz S.A.V. Efendimizin döneminde insanları nasıl Allah'a davet etti ise; bu şeriat kitaplarını tasdik eden resule bakıyoruz aynısı.
KASAS–87: Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Kitapların aynı şeriat olduğunu açıklayan ve kendisi ile niza edilmemesi gereken bu resulde insanları Allah'a davet edecektir.
HACC–67: Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
Bu beklenen resul döneminde ki bu dönem olduğu belli, resulün Allah'a sözü kavminin Kûr'an'ı Kerimi terk ettiğidir.
FURKÂN–30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
Bu resul şeriat kitapları içinde Allah'ın emri olan hanif dinini, beyyineleri açıklayınca ehli kitap fırkalara ayrılacak.
BEYYİNE–1: Lem yekunillizîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne munfekkîne hattâ te’tiye humul beyyineh(beyyinetu).Kitap ehlinden ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine beyyine (açık delil) gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdir.
Bu resul uygulamadan kaldırılan bu kitapların içinde emaniye olmayan Allah'ın indirdiği gibi tertemiz sahifeleri okuyacaktır.
BEYYİNE–2: Resûlun minallâhi yetlû suhufen mutahharah (mutahhareten). Allah'tan gönderilen resûl, (onlara) tertemiz (bâtıl ve şüpheden uzak) sahifeleri okur.
Bu resulün okuduğu sahifelerdeki ayetler ezelden ebede değişmeyen temel hükümlerdir.
BEYYİNE–3: Fîhâ kutubun kayyimeh(kayyimetun).(O sayfalar) içinde temel, değişmez hükümler yazılı olan kitaplardır.
Bu resul Allah'dan vahiy alarak konuşur ve insanları uyarma görevi vardır;
YÛNUS–2: E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim,kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn (mubînun). Onlardan bir adama, "insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) müjdelemesi" için vahy etmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi? Muhakkak ki onlar için, Rab'lerinin yanında (katında) sıddıklar makamı vardır. Kâfirler şöyle dediler: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”
Fakat ehli kitap kendileri Allah ile konuşamadıkları için onu yalanlarlar. Çünkü gerçeği bilmiyorlar.
BAKARA–118: Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn(yûkınûne).Ve (gerçeği) bilmeyenler: “Keşke Allah bizimle konuşsa” veya “Bize de bir âyet gelse” dediler. Bunun gibi onlardan öncekiler de, onların sözlerine benzer (sözler) söyledi. Onların kalpleri birbirine benzedi. Âyetlerimizi, yakin hâsıl eden bir kavim için beyan etmiştik.
Bu beklenen resul, bugün ehli kitabın şeriatın yerine koyduğu ve insanlara Allah'ın kitabıymış gibi yalan söylemeleri sunucu. Bu gün ayrı ayrı dinler gibi yaşanan dinlerin üzerine, Hak dini açıklamakla ve hidayet ile görevlidir.
TEVBE–33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).Resûl'ünü müşrikler kerih görseler de, hidayetle ve hak dîn ile (bu dîni) bütün dinler üzerine izhar etmesi (hak dîn olduğunu ispat etmesi) için gönderen odur.
Kitap ehli ne kadar mücadele ederse etsin Allah'ın nurunu söndüremeyecekler ve mutlaka bu dönem gerçek iman sahibi insanların sulh sükûnu kıyametten önce yaşayacağı kesindir.
TEVBE–32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne). (Onlar) ağızları ile Allah'ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.
Ehli kitap insanların pek çoğunu ikna ederek yeni bir din mi geliyor siz İslâm'ın beş şartını uygulayın yeter derler ve hep beraber gittikleri yerde vebalini aldıkları insanların lanetinin sahibi olurlar.
İşte bu günün kitap ehli olan sadatlar ve küberalar Kûr'an'ı Kerimin dışındaki inançları ile insanları nereye götürüyorlar.
AHZÂB–67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ).  Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîm’inden) saptık."
AHZÂB–68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
İşte bu ehli kitap peygamberimize gayb olarak Allah'ın gösterdiği dünyanın son döneminde Allah'ın insanlara gönderdiği resulüne “deli” ve “şeytandan vahiy alıyor” diyecek kadar Allah'dan uzaktır.
DUHÂN–10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn (mubînin).Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
DUHÂN–11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.
DUHÂN–12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz.
DUHÂN–13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn (mubînun).Onlara (her şeyi) açıklayan bir resul gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.
DUHÂN–14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn (mecnûnun).Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler.
O zaman gerçek din nedir sorusunun cevabı sahabenin imanı gibi olan din.  Eğer bu dönemde öğrenilen din ile sahip olunan imanın faydası olsaydı Sahâbe gibi olurduk. Fakat bu dönemde öğretilen beş şarttan ibaret İslâm dini insanları hidayete erdiremiyor.
BAKARA–137: Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).Bundan sonra eğer onlar da, sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi o takdirde hidayete ermiş olurlardı. Ve eğer dönerlerse (yüz çevirirlerse), böylece o takdirde onlar, sadece bir ayrılık içinde olurlar (Allah'ın yolundan ayrılmış olurlar). Allah, (onlara karşı) sana kâfi gelecektir. O, en iyi işiten ve en iyi bilendir.
Eğer insanlar hidayete ermiş olsalardı mutlaka takva sahibi olacaklardı.
ZUMER–57: Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttekîn (muttekîne). Veya: "Muhakkak ki eğer Allah beni hidayete erdirseydi, ben mutlaka takva sahiplerinden olurdum." diyenlerden (olmayın).
Demek ki Allah nimetini tamamlarken; beklenen veli resulü ile şeriat kitaplarının, ayni emri ihtiva ettiklerini, hepsinin hidayet dini olduğunu ve temel kurallardan oluştuğunu açıklar.
İŞTE BU NEDEN İLE YEDİ SAFHADA DÖRT TESLİMDEN OLUŞAN İSLÂM DİNİ YAZILMIŞTIR.