Osmanlı Devleti kuruluşu ve Anadolu dışında da varlığı önemli bir olaydır.
 İhtişamlı bir yükselme döneminden sonra gerilemeye başlamıştır.
Gerileme sürecinde çok neden düşünülebilir. Örneğin İlim ve bilimin yeterince dikkate alınmadığını söylemek yanlış olmaz. Matbaa dahi uzun tartışmalarla kullanılabilmiştir. Farklı etkenlerden söz etmek olasıdır.
 Sonuçta hükmettiği toprakları, yönettiği insanları kendisine karşı güç haline dönüşmesinin önüne geçememiştir. Yemenden Viyana kapılarına bir Dünyaya hükmeden imparatorluk ne acı ki Anadolu’da birkaç vilayetten öte işgal güçlerinin egemenliğine girmiştir.
1900 yılları Osmanlı Devleti parçalanma sürecinin başlamasıdır.
Osmanlı özünde hükmettiği topraklarda kimsenin dinine, diline müdahilde olmadığı gibi Müslümanların dışındakilerin yaşamını daha da kolaylaştırdığı da dönem dönem söylemekte olasıdır.
 Niğde ilinin dahi nüfusun önemli bölümü de Mübadeleden önce Müslüman değildir. Müslüman olmayanlar askere gitmemeleri onların ticari anlamda yükselmelerini de sağlamıştır.
 Niğde Kapadokya Başkenti kitabımda Niğde ilinin Osmanlı dönemini ayrıntılar ile anlattım. Orada Kiliselerin çok köyde olduğunu ama cami bulunmadığını belgeleri ile  yer verdim.
 Sonuçta Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşı sonrası artık tüm gücünden mahrum bırakıldı. Ordusu dağıtıldı. Ülkesi işgal edildi. Padişah İngilizlerin denetiminde yaşamaya başladı.
Sevr ile teslim belgesine imza atıldı ama o noktada bir lider bu olan biteni kabullenemiyordu. O bir yerde düzenli beş yıl dahi yaşamadan cepheden cepheye koşan Mehmetçiği de ülkesinin insanını da yakından tanıyan Mustafa Kemal’di.  Gelişmelere karşı bir şeyler yapmanın gereği ile İstanbul’dan ayrıldı.
19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığında yanında sınırlı arkadaş grubundan öte kimse yoktu. Kısa sürede Amasya, Erzurum ve Sivas ile gelişen toplantılar sonunda Milli Mücadele için yola çıktı.
Daha İşgalcilere karşı mücadele ederken Meclisi Ankara’da açacak kadar meclisin önemine inanan bir lider idi. Mustafa Kemal neler yapabileceğini başta İngilizler görmüş ve onu Padişah eli ile bir an önce bertaraf etmek için her yolu denemişlerdi. Askerlikten ayrılması, yakalanması için emirler onu yolundan döndürmedi.
Çünkü o esir bir ulusun bireyi olmayı kabullenmiyordu.  Atatürk mücadeleye başladığında “acaba başarırı mı?” diye onun yanında yer almaktan çekinen varlıklı seçkin çok kişi de olmuştu ama onun kararlı tutumu kısa sürede birliğe ve düşmanın yurttan atılmasına vesile oldu.
 Askerlerin aşı yoktu, silahı yoktu ama ne yapacağını bilen bir liderleri, önderleri vardı. Halk her adımda Mustafa Kemal Atatürk’e inanarak destek verdi. Zafere giden yol halkında desteği ile açıldı ve Mustafa Kemal, Zafere erdiğinde biliyordu ki bu halk onun yaptıklarını benimseyecek sahiplenecekti. Öyle de oldu.
Lozan ile yeni vatanın sınırları çizildi. İşgalciler vatandan atıldı. Emperyalizme karşı zafer sonrası Cumhuriyet ilan edildi.
Her alanda atılımlar başladı.  Kadınlar özellikle seçme seçilme hakkı dışında yurttaş olma konumuna taşındı.
 Evlilikten harfe değin değişim süreci hızla yaşandı gerçekleşti. Mustafa Kemal Atatürk’e halk inanmıştı. Mustafa Kemal Atatürk’te halkına inanmıştı. İnanç birliği zaferi her alana taşıdı.
 Mustafa Kemal Atatürk içinde yetiştiği Osmanlı Devleti nerelerde eksik kaldığını, neden gerilediğini ve neden işgal ile parçalandığını iyi tahlil etmişti. Eksikleri görüyor, biliyordu.
Bilimin her alanda değer bulmasından, Halkevleri gibi örgütlü üretken bir örgüte kadar her ayrıntı onun bakışının bir parçası idi.
Çünkü yapılan yanlışları bilmenin verdiği derinlikle bilimde ilimde ilerleyenlerin ülkelerin hangi aşamaya erdiklerini görüyordu. O gün halk ile başarılanın gelecekte bilim ve ilim olmadan olamayacağını da fark etmişti.
 Çağdaş Medeniyet Seviyesine erişmenin bir uygarlık projesi kadar ulus olarak sürekli var olabilmenin yolu olduğunun farkında idi.
Kısa sayılacak yaşamda zamanı iyi kullandı. Geçen an geleceğin şekillenişinde kaybedilen zamandı.
 Fark etti. Gördü. Uyguladı Başardı ve  “ Dünyaya yüzyılda bir dahi gelir. o da Türklere geldi” dedirtecek kadar yabancı liderleri dahi başardıklarına hayran bıraktı.
 Atatürk’ü çok farklı detaylarla anlatmak önemlidir.  Anıtkabir Müzesinde okuduğu kitapları incelerken gördüm ki;  O’na güç ve ilham veren halkı yanında çok okuması, araştırması, öğrenmesi, ülke gerçekleri ile bilgiyi buluşturması ve onu doğru olarak kullanabilmesi de  rolü vardır.
Okuyarak, öğrenerek, düşünerek, gözleyerek ama ulusunu tanıyarak onların için en iyi olanı başarmak adına çok çok emek ve çaba harcayarak zafere giden yolu açmıştır.
10 Kasım’da bedenen ayrılıncaya kadar hastalığında dahi ülkesini, ulusunu sorunlarına çözüm düşünerek, kararlar alınması için verdiği çalışmanın örnekleri vardır.
 İhanetleri, Hainlikleri, sahtekârlıkları da yaşarken de görmüştür. Söylevinde, gençliğe hitabesinde ayrıntıları ile de tanımlamıştır. O ihanet şebekelerinin, İşgalcilerin, beslemelerin halkın karşısında hiçbir zaman duramayacağını, sonuçta halkın sağduyusu ile her ihanetinde bertaraf edileceğine de inanmıştır.
 Düşünceleri, hedefleri, gösterdiği çağdaşlık yolu rehberimizdir.
 10 Kasımlarda onu saygı ile anarken başardıklarını anlayabilmek için bir toplu iğneye dahi muhtaç olduğumuzu akıllardan çıkarmamalıyız.
 Bu ülkede eğer özgür yaşıyorsak, bayrağımız dalgalanıyor, Ezanlar okunuyorsa Atatürk’ün başardıklarını karartmaya değil anlatamaya ve örnek alınması içinde çaba ve gayret göstermeye gerek vardır.
 Saygı ile anıyor Düşünceleri sonsuza değin köylüsü kentlisi ile halkımızın kadını, genci, yaşlısı ile yaşatacağına inanıyorum.