İnsan yazıya çok erken başlayınca, yaşı da çok şükür fazla olunca anlatacak bir çok şeyi oluyor. Eskiden biz, saçma sapan, üniversiteyi giriş imtihanlarına girmezdik. Üniversiteye gider, hangi bölümü istiyorsak ona yazılırdık. Hatta ben Türkolojiye gidecekken, son dakikada felsefeye yazıldım. Felsefeye giden birinci sınıf öğrencileri, 4 kişiydik. Ben, Uluğ, Prof. Kenan Yonarsoy, Tuncer Tuğcu... Bu kadar talebeyle ne dersi yapılır demeyin. Bütün öğrenciler toplanır, ders ve seminerleri birlikte yapardık. Felsefeci İonna Kuçuradi ikinci sınıftaydı. Tiyatro yazarı Turan Oflazoğlu da öyle.
Uluğ Nutku’yu kalın çerçeveli gözlükleriyle gülümserken hatırlayacağım hep. Onu epeydir görmüyordum. Son derece nazik, kibar biriydi. Biz dört filozof adayı, ek sertifika alınacak denilince koşar adım klasik filolojiye gittik. Latince, Grekçe öğrenip bilgimize bilgi katacaktık. Hatta Kenan, klasik filolojide kariyer bile yaptı. Tuncer daha çok aktivist karakterde bir çocuktu. Onu da en son, İnönü’yü Uşak’ta iktidarın (iktidar Menderes iktidarıydı) taşlatmasından sonra, İstanbul’a gelişinde Aksaray’dan Beyazıt’a doğru koşan kalabalık üniversiteli grubun içerisinde hatırlıyorum.
Bense hem okuyordum hem annelik yapıyordum. Arkadaşlarım bana gülerek takılırlardı...
.............
Uluğ, ondan sonra birçok üniversitede çalışmış. Kenan, Latince profesörü oldu. Tuncer daha çok kitapçılarda, yayınevlerinde görünürdü.

***

Benim ilk hikayem ve makalelerim o yıllarda Türk Dili dergisinde çıktı. Üniversitede beni görenler şaşırıyorlardı. Beni yaşlı başlı öğretmen bir hanım sanıyorlarmış.
O dönemi anlatmak boynumun borcudur. Ortaokuldan başlayarak üniversite sonuna kadar yıldız hocalarda okuduk biz. Düşünün ki hocalarımız arasında ‘Bu Vatan Kimin’şairi Orhan Şaik Gökyay vardı. Lise ders kitapları ve Hürriyet’te dil edebiyat makaleleri yazan Nihat Sami Banarlı vardı. Coğrafya hocamız doçentti. Diğer hocalarımız, Haydar Ediskun, Baha Dürder kitap sahibi öğretmenlerdi.
Üniversiteye geçince öğretmen kadromuz daha da parlaklaştı. Felsefe tarihine Prof. Macit Gökberk gelirdi. Sistematik felsefeye gelen genç hocanın adını hatırlayamayacağım. Grekçe hocamız Zafer Taşlıklıoğlu, Latince hocamız Faruk Zeki Perek idi.
Sirano dö Berjerak (Cyrano de Bergerac) çevirmeni Sabri Esat Siyavuşgil hocalarımızdandı. Necla Arat asistandı. Prof. Nermi Uygur hocalarımızdandı. Unuttuklarım varsa çok üzülürüm.
Bunlar, eğitim tarihe geçmiş çok parlak şahsiyetlerdi. Biz dört kişi, işte böyle parlak bir eğitim atmosferi içerisinde okuyorduk. Bizim üst katımızda Türkoloji bölümü vardı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı orada bir kaç kere gördüm.
Uluğ, Allah rahmet eylesin en parlak öğrencilerdendi. Kenan da öyle.
Bir dönem böyle kapandı. Bizden çok sonra üniversitelerin ne hale geldiğini görüyorsunuz. Üniversitelerin değil sadece, ortaokulların liselerin de ne hale geldiğini görüyorsunuz. Kalite, düştükçe düşüyor. Bir gün, bunların düzeleceğini ümit ediyorum. Bu kadar parlak öğretmen ve öğrencinin emekleri, her halde bir yerlerde duruyordur. Onları ziyan etmeye kimsenin gücü yetmez. İnşallah gene öyle parlak bir aydınlanma dönemine gireriz.
Allah rahmet eylesin, Uluğ Nutku’yu hiç   unutmayacağım.