Topluma yön veren fikirleri değerlendirirken “dün-bugün”  çizgisindeki tutarlılığı ve gelecek ile ilgili tasavvuru en belirleyici mihenk taşı olsa gerek. Çünkü fikriyatınız bir medeniyet inşasına talipse ve bunu gerçekleştirmek isterken de tarihsel doku ile birlikte bir ati tasarlanıyorsa yeni gelişmeler ışığında yeni yaklaşımlar da sergilemeniz gerekir.

         Bu anlayıştan hareket ile Ülkücü hareketin talip olduğu medeniyet algısını incelediğimizde geçmişi ile barışık olan, tarihsel misyonunu bir bütünlük içinde değerlendiren yönü tartışma götürmez hakikatler arasındadır.

 Ancak gelecek tasavvuruna ait değerlendirmeler için aynı şeyi söylemek biraz zor görünmektedir.  Daha doğrusu var olan Medeniyet inşasına ait yaklaşımların topluma aktarımı, aktarım şekli, gördüğü karşılık tam olarak ortaya konulmamıştır.

         Ülkücülerden beklenen aksiyoner ruh ve sosyal bütünlük de işte bu noktada  önem arz etmektedir.

Türk toplumunun milli, İslami, insani beklentilerine cevap verebilecek niteliğe sahip olan ülkücü fikriyat; bu anlayışını kurumsal yapılanmalarla ülkenin her yerine ve bireylerine ulaştırması gerekmektedir.

Eğer ülkenizin ve milletinizin içinde bulunduğu sıkıntılara yönelik çözüm önerilerinizi onlara ulaştıramıyorsanız bu projelerinizin kütüphanelerde okunmayan kitaplardan farkı kalmayacaktır.

Hem ülkemizde yaşanan meselelere hem bölgemizdeki kaoslara hem de küresel tutumlara karşı sizlerin de cihan şümul yaklaşımlarınızın olması gerekmektedir.

Söylenenleri somutlaştırmak gerekirse;

Öncelikle Ülkücüler birbirine sahip çıkacak, eleştirilerinde çözüm önerileri ile gelecekler ve ülkücü aydınlar hiçbir beklenti içine girmeden çözüm önerilerini ihtiva eden çalışmalar yapacaklar. Ancak bunu gerçekleştirmek için önce aydınlarımız kendilerini eleştirecek ve nasıl katkı sağlayabileceği hususunda net olacaklar.

Ülkücü teşkilatlar, çağın ihtiyaçları doğrultusunda kendini yenileyecek ve ülkücü fikir adamları kendi ilinden ülkesine, Ortadoğu coğrafyasından Türk ve İslam coğrafyasına  köklerine bağlı kalmak  ve asli değerlerden taviz vermemek şartı ile evrensel bakışlar  geliştirecekler.

Özellikle Türkiye’de yaşanan sorunlara ait çözüm önerilerini yine bir tarihsel süreç ve gelecek tasavvuru içerisinde ortaya koyma mecburiyeti ülkücülerden beklenen bir tutumdur.

Ülkücüler ülkemizin ve bölgemizin yaşadığı kaos ortamını büyük bir ciddiyet ve endişe ile seyretmektedir.

 Ama ülkücü hareketten beklenen bu ciddiyetle takip edilen ve siyasi erkin hatalarını eleştiren tutumundan ziyade artık toplumda, bölgede ve Dünya’da karşılık gören yaklaşımlar ortaya koymasıdır.

Ülkücü hareket bunu gerçekleştirmeye mecburdur. Tarihten ve inancından aldığı yaşatma ideali ve kendini öz evladı gördüğü milletine vefa anlayışı harekete böyle bir misyon yüklemiştir.

Bu vazifeyi liyakatle yerine getirmelidir. Mesuliyet duygusu, Yeniden Maneviyata Dönüş ideali ve inşa etmek istediği Medeniyet Tasavvuru ülkücülerden ve ülkücü hareketten bunu beklemektedir.