Kendisini yaşadığı toplumun değerlerine adamış ve bunu yaparken de yerelden genele bir medeniyet tasavvuruna talip olmuş Ülkücü Hareket, yaşananları eleştiren bir hüviyetin ötesinde çözüm yollarını ortaya koyan ve uygulanması için her tür meşru zemini kullanan bir anlayışa sahip olmalıdır.

         Eğer ülkenizin içinde bulunduğu buhranlar anaforundan çıkması ve yeni ufuklara doğru atılım gerçekleştirmesi hayaliniz ise olayları bir stratejik süreç analizine tabi tutup kalıcı öneriler ortaya koymanız gerekir.

         Dün bugün çizgisinde yaşanan olaylara milli, İslami, insani cevap verebilecek niteliğe sahip olan ülkücü fikriyat; bu anlayışını kurumsal yapılanmalarla ülkenin her yerine ve bireylerine ulaştırması gerekmektedir.

Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde yaşanan sorunlara ait çözüm önerilerini yine bir tarihsel süreç ve gelecek tasavvuru içerisinde ortaya koyma mecburiyeti  vazgeçilmez bir önceliğe dönüşmüştür.

Aslında milliyetçilerin yıllarca; ötekileştirmeyip birleştiren, tarihi derinliklerle birlik anlayışını destekleyen, coğrafi ortaklıkların önemine vurgu yapan, kültürel ortaklıklar ve inanç birlikteliği ile meseleye bakan değerlendirmeleri görmezden gelinmiş, daha çok küresel aktörlerin arzuları doğrultusundaki söylem ve yaklaşımlara itibar edilmiştir.

Konu ile ilgili bir önceki yazımızda, “Milliyetçilerin çözüm önerilerinden bahsederken terör bu kadar azmamışken Doğu ve Güney Doğu’ya yüz bin kişilik bir orduyu teklif eden bu ordunun içinde bölge halkının değerlerini bilen ve yaşayan binlerce sosyolog, psikolog, yönetici, doktor, öğretmen, ekonomist  ve tabi ki güvenlik görevlisinden bahseden milliyetçiler değil miydi?

Yine aynı Allah’a inanıp, aynı peygamberin ümmeti olduğumuzu, aynı kültürel değerlerle yoğrulup aynı çile ve sevinçleri yaşadığımız, kız alıp kız verdiğimiz Kürtlerle bin yılı aşan kardeşliğimiz olduğunu vurgulayan milliyetçiler değil miydi?

Hakeza tarihe geçen “Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk’tür” anlayışı milliyetçilere ait değil mi?

Aslında birileri asırlık Türk düşmanlığını bu yolla tatmin etmeye çalışırken Türk’ü bir etnik ırk seviyesine indirip onun tarihi misyonunu ve yüklendiği anlama olan düşmanlığı bu şekilde deşifre etmeye çalışıyorlar. “ şeklinde tespitlerle genel bir bakış ortaya koymuştuk.

Öncelikle bu yaklaşım tarzının kamu oyuna mal edilmesi, bölge insanının en ücra köşesindeki ferdine kadar ulaştırılması, bunun için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmaması gerekmektedir.

Daha sonra bölgenin yaşadığı problemlerin müşahhas bir şekilde ortaya konulması belirlenen meselelere yönelik bütüncül bir çözüm ile milli, İslami, insanı temellere dayalı projeler ortaya konulması gerekmektedir.
Bir vesile ile dillendirilen ve dokuz başlıkta toplanan çözüm önerilerini belki şu bakışlarla desteklemek konuyu daha da somutlaştırabilir:

1- Hakim erk, PKK’yı Kürtlerin temsilcisi gibi görmemeli ve bu algının oluşması engellenmeli hatta bölgede söz sahibi olan memleket millet sevdalısı dini hassasiyetleri yüksek kanaat önderleri ile istişareler yapılarak bölge halkının gerçek temsilcilerinin onlar olduğu ortaya konmalıdır.
 
2- PKK’nın bir terör örgütü olduğu ve en büyük zararı bölge halkına verdiği somut belge ve bilgilerle yoğun bir çalışmayla Doğu ve Güney Doğu’da yaşayan kardeşlerimize anlatılmalıdır.
 
3. Ancak terör örgütü mensuplarının  teslim olmaları halinde ve adil yargılamalar sonucunda hükümlerinin ortaya konacağı net bir şekilde ifade edilmelidir.
 
4- Kürt kökenli kardeşlerimiz kesinlikle terör örgütüyle ilişkilendirilmemeli, bireysel nitelikli haklarıyla ilgili çalışma ve girişimler ülkemizin diğer yörelerinde olduğu gibi hayata geçirilmelidir.
 
5- Doğu ve Güneydoğu’nun sosyo ekonomik ölçekteki kalkınması için hemen harekete geçilmeli, Kürt kökenli kardeşlerimizin işsizlik ve yoksulluk sorunları kökünden bitirilmelidir.
 
6-  Dış destekli terörü besleyen, kışkırtan, artıran yaklaşımlar, güçler, örgütler, devletler müşahhas bir şekilde her tür yayın ve propaganda unsurları kullanılarak bölge halkına anlatılmalıdır.
 
7- Sinema, tiyatro, internet, dergi, gazete gibi iletişimin bütün birimleri ile geçmişten geleceğe kardeşlik projesinin bütün Türkiye’de birlik şuurunu pekiştirecek şekilde sunulmalıdır.
 
8-  Etnik ırk temelli söylemlerden ziyade tarihi, dini, coğrafi ve sosyolojik birliktelikleri öne çıkaracak programlar tertiplenmeli ve bu programlar milli, İslami, insani hüviyette olup herkese ulaştırılmalıdır.
 
9- Kim ne söylerse söylesin ve hangi tutum içerisinde olursa olsun, hiçbir şekilde bu ülkenin bölünemeyeceği, tarihimizin ve misyonumuzun bunun en canlı şahidi olduğu, “biz biriz birlikte Türkiye’yiz.” denilebilmeli.

         Aslında;  tek sayılı o derginin ön sözündeki son paragraftaki gibi:

“Büyük yarının kutlu ufuklarına doğru; sevgi, birlik, beraberlik, kardeşlik duyguları ve şuuru içinde; Doğulusu, Batılısı-Kuzeylisi, Güneylisi, topyekün  tek bir kalp, tek bir   yumruk ve Türk Milleti olarak her türlü emperyalizme, her türlü bölücülüğe, baskıcılığa, zorbalığa, haksızlığa, zulme, işkencelere; her türlü yabancı ideolojilere karşı; el ele, omuz omuza, kafa kafaya, gönül gönüle, sırt sırta vererek, taşıdığımız yüce düşüncenin şanlı bayrağını kaldıralım yükseklere…Daha yükseklere… En yükseklere…

“BEN, SEN, O YOK; BİZ VARIZ”  şuuru ile yarınları kucaklanmalıdır.

NOT:  Konuya daha somut öneri ve yaklaşımlar ortaya koymak bu memleketin sevdalısı herkesin üzerine bir vazife olduğu unutulmamalıdır. Ve daha sözün başı olan değerlendirmemizin ilerleyen zamanlarda ele alınacağı bilinerek irdelenmesi, katkıda bulunulması da bir diğer beklentimizdir.