Can Dündar, Uğur Dündar gibi Türkiye televizyon tarihinin en parlak isminin bile bir anda boşta kalmasında sonra, “Bir gün sıra hepimize gelecek. Durup seyretmeye devam edersek, alkış seslerinden zaten kendi sesimizi duyamaz olduk. Türkiye’de basın özgürlüğü varmış gibi bir ilüzyon yaratmaktansa dışarıda kalmak daha iyi. Bir süre taviz verilebiliyor belki, esneme noktanız var belki ama biz kırıldık. Esneyecek bir yer kalmadı. O noktada bırakmak çok daha iyi zaten. Dışarıda da yapılacak işler var, medyanın merkezinde olacağım diye direnmenin âlemi yok” dedi. 
Söylenecek çok söz var tabii..

***

Türkiye’de egemen güçlerle eklemlenmiş medyanın içinde olmak, hem şöhret hem para getiriyordu. Ancak şimdi egemen güçler değişiyor. Yeni egemenlerin kurduğu yeni bir medya düzeni var.. Dolayısıyla yeni egemenlerin türküsünü söylemeye hevesli olanların sayısı o kadar çok ki bunların taleplerinin karşılanabilmesi için eski medyatörlerin artık tasfiye edilmesi gerekiyor. Aslında eskiden de düzen aynen böyleydi. Egemenlerin çizgisi dışına çıktığınız anda kendinizi işsiz buluyordunuz. Ama devlete hakim olan egemenlerle birlikte hareket ediyorsanız, bütün ekranlar, bütün mikrofonlar, bütün sütunlar sizindi.. 
Şimdi, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama sırası yeni egemenlerin medyatörlerindedir.. Üstelik, “Yeni Türkiye” sloganlarına ve “Yeni Anayasa” hazırlıklarına bakılırsa daha işin başındadırlar. Arkalarında süper gücün tam desteği de vardır. Zaten mevcut medya kuruluşlarının bir kısmı da süper gücün elindedir. 
Yargıyı dönüştürdükleri gibi medyada da hiçbir kritik kurum ve makamda, eski egemenlerin adamlarını bırakmayacaklar. Kişisel başarısı ile sivrilenlere de “Cumhuriyetçi” iseler yeni düzende yer yok.. 

***

Geçmişte de basın özgürlüğü yoktu, şimdi de yok.. Geçmişte güç dengeleri vardı da aralarındaki çatışmadan dolayı basın özgürlüğü var zannediliyordu. Gazeteciler gerçeği aramak yerine, egemenlerin çıkarlarını korumak peşindeydi. Tabii ki nispeten gazetecilik yapmak da mümkündü ama bu riski göze alanlar, o zamanın egemenleri tarafından tasfiye ediliyordu. Karşı tarafa geçip eski egemenlerine saldırarak konforunu sürdürenler de oluyordu ama yeni egemenlerin artık bu tür döneklere ihtiyacı yok.. Yeteri kadar dönekleri var ellerinde ve onları da başlarından atmak istiyorlar.
Yine geçmişte de yargı bağımsızlığı, dolayısıyla adalet yoktu, şimdi de yok! Daha önce de mahkemeler baskı altındaydı şimdi de öyle.. Sadece baskı gerekçesi değişti.. 

***
 
Evet “bir süre taviz verilebiliyor” ama sonunda esneyecek yer kalmıyor. Ya, şapkanızı, paltonuzu vestiyere bırakır gibi kişiliğinizi geçmişte bırakıp yeni egemenlere boyun eğeceksiniz ya da başınızın çaresine bakacaksınız.. Öyle ya, 40 yıl hizmet ettiğiniz eski egemenler bile mevcudu korumak adına boyun eğmişken siz tek başınıza veya hep birlikte, sermaye olmadan ne yapabilirsiniz? 
Kaldı ki devlet gücü kullanılarak, önce sermaye sahiplerine boyun eğdirildi de böyle oldu.. 
Belki karamsar bir tablo çizdim ama gerçek bu.. 
Şayet kendi çöplüğünüzde ötmeye çalışıyorsanız, o zaman da hakkınızda uyduruk gerekçelerle, uyduruk davalar açılıyor veya kendinizi uyduruk bir terör örgütü üyesi olarak hapiste buluyorsunuz.. 
Bu şartlar altında gazetecilik yapmak, doğru bildiğini yazmak biraz “enayilik” oluyor. 

***

Hakimlik, savcılık veya avukatlık da aynen gazetecilik gibi.. Yargıtay hakimleri bir bir istifa ediyor! Savcıya “sanık lehine olan belgeyi niçin kullanmadın?” diyen avukata bile dava açılıyor!
“Dışarıda da yapılacak işler var” yaklaşımı, doğru değil. Çünkü siz kendi kişiliğinizle belgesel yapsanız, hangi kanalda yayınlatacaksınız? Veya kitap yazsanız, hangi gazetede kime duyuracaksınız? Yarın kitabınızı basacak yürekte yayıncı bile bulamayacaksınız.. İşi gücü bırakıp ticaret yapsanız yandaş olmayana orada da ekmek yok! 
Evet, Türkiye tam bir diktatörlüğe ve beraberinde çöküşe sürükleniyor, farkında mısınız? 
Fakat bu kadar baskıya can dayanmaz, etki tepki doğurur.. O tepkiler, yeni egemenleri de alaşağı edecektir!