Üç aylar sırası ile Recep, Şaban ve Ramazan aylarından oluşur. Kûr'an'ı Kerim de bu ayların haram (kutsal) kılınmasının nedeni nedir?
Allah'ın bu aylarda müminlerin savaş ve insanlara müdahale edilmesini istemiyor.
TEVBE–5: Fe izenselehal eşhurul hurumu faktulûl muşrikîne haysu vecedtumûhum ve huzûhum vahsurûhum vak'udû lehum kulle marsad (marsadin), fe in tâbû ve ekâmûs salâte ve âtûz zekâte fe hallû sebîlehum, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).Böylece haram aylar çıktığı zaman artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün ve onları yakalayın ve onları muhasara edin (kuşatın). Gözetleme yerlerinin hepsine oturun (onları gözaltında tutun). Bundan sonra eğer tövbe ederlerse ve namaz kılar ve zekât verirlerse o takdirde onların yolunu serbest bırakın. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.
Bu kutsal aylarda insanların mümin olmasını veya mü'min olanların kemalatlarının artması için bir vesile kılmış. Allah ayette insanların tövbe etmesi ve namaz kılıp zekât vermesi için bir fırsat tanımış.
Peki, mü'min kimdir? Hemen İslâm'ın beş şartını düşüneceksiniz. Hayır, İslâm'ın beş şartı ameldir, mü'min olmak için salih amel (nefs tezkiyesi)yapmak lazımdır.
 MU’MİN–40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin). Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (imanı artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
İman etmekten kasıt tövbe almak ise, tövbe insanı iman sahibi yapan bir tövbe olmalıdır. Araplar Peygamberimiz S.A.V. Efendimizin önünde tövbe ettikleri halde kalplerine iman girmemiş.
HUCURÂT–14: Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: "Teslim olduk." deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.”
Bu ayette Allah'a ve resulüne itaat ederseniz şartı konmuş.
Resul ne istiyor? Nereye davet ediyor?
KASAS–87: Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
İnsanları Allah'a davet ediyor ki insanlar Allah'a ulaşmayı dilesin.
MU’MİNÛN–73: Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın Mustakîm (mustakîmin).Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.
Sıratı Mustakîm’e davet ediyor ki bu yol Allah'a ulaştıran yoldur.
Allah ne istiyor? Nereye davet ediyor?
RA’D–14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
İnsanlar da ve din öğreticilerinde imanın kalbe yazıldığını ve Allah'ın bu kişilere ruh ile destekleyeceği bilgisi yoktur.” ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi” (MUCÂDELE–22)   
Allah kendisine davet ediyor ki insanlar Allah'a mülâki (kavuşmak) olsunlar.
HÛD–56: İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir
Allah'ın ve resulünün insanlardan istediklerinin farklı olması zaten mümkün değil de? İnsanlar Allah'a mülâki olmayı diliyorlar mı?
RÛM–8: E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ (musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn (kâfirûne).Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkâr edenlerdir.
 
Demek ki insanlar Allah'a davet edildikleri zaman Allah'a ve resulüne itaat etmeleri gerekirken pek çoğu mülâki olmayı yalanlıyor ve dalalette kalıyorlar.
YÛNUS–45:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Hâlbuki Allah ve resulü insanların dalaletten kurtulup hidayete ermeleri ve dünya ahiret saadetinin sahibi olmalarıdır. İnsanlar davete icabet etmiş, Allah’a ulaşmayı dilemiş olsalar Allah'ın sözü ver insanları hidayete erdirecek.
RA’D–27:Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
İşte bu üç aylarda insanların Peygamberimiz S.A.V. Efendimiz gibi Allah’a davet edilmesi gerekmekte ve insanların mutlaka Allah'ın bir veli resulünden veya hidayetçisinden tövbe alması gerekliliği (düşmanda olsa) anlatılmalı dünya ve ahiret saadetlerinin buna bağlı olduğu anlatılmalıdır.
NİS–64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh (iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).  Ve Biz, (hiç) bir resulü, Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka bir şey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resul’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.
İşte böyle bir tövbe insanı iman sahibi kılar ve salih amel işlemesine neden olur. Daha önemlisi bütün günahların sevap hanesine geçirilmesine sebep olacaktır.
FURKÂN–70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, imanı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o takdirde işte onların, Allah seyyiatlarını (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).
FURKÂN–71: Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o takdirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).
Haram ayında Allah'ın istediği insanların yaşayan olmaları için kurban farziyeti de koymuş.
MÂİDE–97: Cealallâhul ka’betel beytel harâme kıyâmen lin nâsi veş şehral harâme vel hedye vel kalâid(kalâide) zâlike li ta’lemû ennellâhe ya’lemu mâ fis semâvâti ve ma fîl ardı ve ennellâhe bikulli şey’in alîm (alîmun). Allah, Beyt-i Haram olan Kâbe’yi, Haram ayını, hac kurbanını ve gerdanlıklı (boynuna kurban nişanesi asılı) kurbanlıkları, insanların yaşamlarını ayakta tutmak için yaptı (sebep kıldı). İşte bu, “Allah’ın, göklerde ve yerlerde olanı bildiğini ve Allah’ın her şeyi en iyi bilen olduğunu” bilmeniz içindir.
İnsanların yaşan bir insan olması için Allah'ın nurun(ruhunu) üstünde taşıması gerekmektedir. .” ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine imanı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi” (MUCÂDELE–22)  . ayrı bir ayette de Allah'ın nuru ile diri sayılacağını açıklıyor.
EN’ÂM–122: E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).Ölü (Allah'a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.
Allah kendisi Allah'a davet edildiği halde daveti işitmeyenler için ölü ifadesi kullanıyor.
NEML–80: İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).Muhakkak ki sen, ölülere işittiremezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (Allah'ın) davetini işittiremezsin.
Kurban kesebilmeleri için de takva sahibi olmaları gerekmektedir.
MÂİDE–27: Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bil hakkı iz karrebâ kurbânen fe tukubbile min ehadihimâ ve lem yutekabbel minel âhar(âhari) kâle le aktulennek(aktulenneke) kâle innemâ yetekabbelullâhu minel muttekîn(muttekîne).  Ve onlara Adem'in iki oğlunun haberini (kıssasını, aralarında geçen olayı) hakkıyla oku, Allah'a yaklaştıracak kurban sunmuşlardı, (Kurban) ikisinin birinden kabul edilir ve diğerinden ise kabul edilmez. (Kurbanı kabul edilmeyen) “Seni mutlaka öldüreceğim” dedi. O da, “Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.” dedi.
Üç aylar, gerçek müminlerin insanların hak dini öğretme fırsatıdır.