Türkiye’nin bölünmesi medyada açıkça tartışılmaya başlandı. Eskiden dolaylı olarak yapılan bu tür talepler artık açıktan birbiri peşi sıra dillendiriliyor. Televizyonlarda  “Kürtlerden boşanma” tartışmaları düzenleniyor. Sınırlar çiziliyor ve bölgede referandum yapılmasından söz ediliyor. ’Kimin, hangi şehrin ya da köyün hangi tarafta kalacağına kendisi karar versin’ deniliyor. 
Bu tartışmalar benzer görüşte olanların arasında gerçekleştiriliyor.  “Karşıt görüş”  adı altında da sunuluyor. Habertürk ekranlarında Balçiçek İlter’in bu hafta sunduğu program tam da böylesine bir tartışmaya sahne oldu. Tartışılan  “Kürt Sorunu”  döndü dolaştı  “Türkiye’nin bölünmesi”  sorunu olarak ortaya çıktı.
Yönetmen Mustafa Altıoklar, ’Ben Kürt olsam bağımsızlık için savaşırdım’diyerek gündeme damgasını vurdu. Hatta dağa çıkmaktan söz etti. Altıoklar, kendisinin 12 Eylül öncesinde THKO’ya katılmak üzere dağa çıkmak üzereyken babası tarafından nasıl enselendiğini de anlattı. Altıoklar’ın otuz bir yıl sonra dağa çıkma özlemi bu kez de televizyon ekranlarında nüksetmiş oldu.
Türkiye’nin Kürt halkıyla barışçıl bir şekilde yollarını ayırmasının konuşulması gerektiğini söyleyen Altıoklar, Orta Doğu ve Balkanlar’ı içeren bir federal yapıdan söz etti. Türkiye’nin Osmanlı’nın mirasını taşıyabilmesi için önce Kürt meselesini çözmesi gerektiğini belirten malum yönetmen  “Şu durumda çevremize güven telkin etmiyoruz. Kendi iç barışımız yokken başkasına sözümüz geçmeyecektir”  dedi.  “Kürt sorunu Türkiye’nin küresel ve bölgesel güç olmasını tek başına engeller”  diyen Altıoklar, olaya bir Kürt olarak bakılması gerektiğini savunmuştur.
Altıoklar, artık sürecin geri çevrilemez olduğunu savunurken çarpıcı bir öneride bulunmuş,  “Kürt halkının tam bağımsızlık hakkının yarın verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özerklik bile değil, bağımsızlık diyorum. Türkler ve Kürtler önce ayrılmalı, sonra komşu olarak kaynaşmalıdır”  diyebilmiştir.
Şu sözler de Altıoklar’a ait:  “Ben kendimden yola çıkarak söylüyorum ki Kürt olsaydım tam bağımsızlık isterdim. Tam bağımsızlık için savaşırdım. Savaşmak derken çok ciddi bir siyasi mücadeleden söz ediyorum. Eğer bu ülkenin adı Kürdistan olsaydı, ben bir Türk olarak dilimi konuşamasaydım, kimliğim yasaklansaydı, asimilasyona tabi bırakılsaydım kesinlikle tam bağımsızlık isterdim. Hatta dağa çıkmaksa belki dağa bile çıkabilirdim” . Polisiye roman yazarı Ahmet Ümit, Mustafa Altıoklar’ın sözlerinin konuya çok sağlam bir temel (!) sunduğunu söyleyerek destek verirken, Timur Selçuk tepki göstererek katılmadığını söyledi. 
Aynı programda Nur Sürer ise sorunun insan hayatını tehdit eden boyutunun çok yakıcı olduğunu ve kendisinin  “Barış gelene kadar oğlunu askere göndermek”  istemediğini söylüyor.
Bu hafta içinde televizyonlarda bölücülüğü kutsayan, çözüm olarak sunan ve savunan onlarca program gerçekleştirilmesi ilginçtir. Bunlardan birisi de Kürtçülük deyince akla ilk gelen isimlerden olan İsmail Beşikçi’yle yapılan bir söyleşiydi. Banu Güven’in internet sitesinde yayınlanan bu söyleşide de Beşikçi sorunun  “Demokratik Özerklik” in de ötesinde aranması gerektiğini ifade ederek şöyle konuşmuş:  “Demokratik özerklik kavramıyla ilgili de şerhim var. ’Demokratik özerklik’ yerine doğrudan bölgesel özerklik konuşulmalı” . 
Stüdyolardan dağa çıkmak arzusu belirtmek, romantizmin zirvesine yükselmektir. Gerçekte dağa çıkmak, altı kadından dördünü araç içinde iki yüz küsur mermi, üç beş el bombası ile katletmektir. Dahası dağa çıkmak, aynı zamanda insanlıktan çıkmaktır. Sonuçta dağa çıkmak, en hafifinden Batman’da hamile kadına, kocasına ve çocuklarına roketatarla saldırarak katletmektir. Türkiye’nin bölünmesini savunmak da haddi fena halde aşmaktır.
Ancak bizim amacımız yüzeysel, alelusul ve sorumsuzca sarf edilen bu sözleri yorumlamak ya da cevaplamak değildir. Amacımız bu zatlar ve görüşleri üzerinden kamuoyunun, Türkiye’nin bölünmesine hazırlandığına dikkati çekmektir.