Türkiye’nin son 10 yılı…
(Tatlı yalanlar…)
 
Kapımın önünde bir broşür (el ilanı) buldum. İstanbul Demokrasi ve Gelişim Platformu isimli bir kuruluştan atılmıştı. Kuruluş diyorum aslında ne olduğunu, kimlerden oluştuğunu bilmiyorum. İnternet’te araştırdım açıklayıcı bir kimlik bilgisine rastlamadım. Ancak sıraladığı başlıklardan hareket edince tam bir iktidar yanlısı düşünce sahiplerinden oluştuğu anlaşılıyor…
El ilanında Türkiye’nin son 10 yılını önceki dönemlerle kıyaslamışlar. Sanırsınız ki batmakta olan bir Türkiye devralmışlar ve refah içerisinde yüzen bir Türkiye (!) yaratmışlar…
 İlanda öyle bir tablo çizilmiş ki inanılmaz bir hayal gücü gerekiyor…
10 yılda şu kadar büyümüşüz, IMF’ ye borcumuz neredeyse sıfıra inmiş, şu kadar araç üretmişiz (!), şu kadarını ihraç etmişiz, kişi başı millî gelir 10.000 USD’ a fırlamış(!), sağlık da memnuniyet yüzde bilmem kaçlara yükselmiş, eğitime şu kadar para ayırmışız ve benzeri bir sürü başlık…
Her başlığa tek tek yorum yazmak isterdim ama çok uzun olur… Belki de bir yazı dizisi hazırlarım. Neyse... Şimdilik el ilanında ki ekonomi ile ilgili iki başlığa değinmek istiyorum:
İthalat ve ihracat artışları...
El ilânına göre ihracatımız, 10 yıl önce 25 milyar dolar iken, 2011 yılında 114 milyar dolara çıkmış…(Artış yüzde 356)
İthalatımız ise 41 milyar dolar iken yine 2011 yılında 185 milyar dolara fırlamış…(Artış yüzde 352)
2011 yılında ithalatımız ihracatımızdan 71 milyar dolar fazla. (Fark yüzde 38.)
Herkesin anlayacağı şekilde açıklayacak olursak;
Kazanmadığımız parayı harcamışız… Kısaca, hem kendimizin hem de çocuklarımızın geleceğini çalmışız… Eski dildeki tabiriyle veresiye yemişiz. Yabancının defterine borç yazdırmışız…(Salçayı bile dışarıdan almışız…)
Salt bu rakamlar bile nasıl bir dış borç batağında yüzdüğümüzü anlatmaya yetiyor.  
Halkın gözünden kaçan ya da kaçırtılan önemli bir husus ise, ihracatımızın içindeki ithal ikame payının oranı… Yani Türkiye’de üretilen bir ürün içinde kullanılan yabancı malzeme payı… Bu oranı tarafsız bir ekonomistin açıklamasını isterdik. O zaman aslında o çok övündükleri ihracat rakamlarının da gerçeği yansıtmadığı daha iyi anlaşılacaktır.
Bir örnek vermek gerekirse; Otomobil ihracatımız tavan yapmış, ne güzel… Ancak, yabancının Türkiye’de ürettiği otomobilin içinde kullanılan parçaların kaçta kaçı dışarıdan getirilmiş, kaçta kaçı ülkemizde üretilmiş bilinmiyor. Yani dışarıya bir otomobil sattığımız zaman, bu satışın içindeki ithal parça oranı yüzde kaç?
Kanımızca “zurnanın zırt dediği” yerlerden birisi belki de birincisi ihracatın içindeki ithal ikame oranının büyüklüğüdür. Hal böyle olunca da ihracat rakamlarımız gerçek satışımızı yansıtmaktan çok uzaktır.
***
Önceki hükümet zamanında uygulanmakta olan bir ekonomik paketi devraldılar. Yeni bir reçete ortaya koymadılar.  Var olanı sürdürdüler…
10 yıllık süreçte ise tüm Millî değerlerimiz, bankalarımız, Telekom, Tekel ve benzeri tesislerimiz, topraklarımız, hatta limanlarımız bile yabancılara babalar gibi satıldı…
Kayıt dışı çalışan firmalara 2-3 senede bir af getirilerek elde edilen gelir ile bütçe açığı dengelenmeye çalışıldı…
Düşük kur, yüksek faiz sarmalından yararlanan yabancılar Türkiye’nin kanını emdiler…
Dışarıdan gelen sıcak para üretimde kullanılmadı…
Beyaz yakalı işsizler ordusu yaratıldı…81 İlde üniversite yapıldı ama işsizler ordusuna istihdam sağlayacak fabrikalar inşa edilmedi…
Sonuç olarak; İstanbul Demokrasi ve Gelişim Platformu’nun el ilanında başarı olarak sıraladıkları başlıkların tamamı tatlı yalanlardır... Halk sanal bir dünyada kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Açlık sınırının altında yaşayan binlerce insan sadaka siyasetiyle oyalanmaktadır…
Bu ülkeye ve insanlarına bu kadar yalan söylemeye artık bir son verin!
Yazıktır, günahtır!
Bu devran böyle gitmez, rüzgârlar da her zaman aynı yönden esmez!
Umarız Türk milleti gücünü 12 Haziran’da sandıkta göstererek, bu tatlı yalanlara son verecektir…