Doğal lideri, kurucusu hatta eş başkanı olduğu BDP, Öcalan’ın serbest bırakılması için hazırlanıyor. Ufuk Uras, bu amaçla geçen günlerde AKP’li Adalet Bakanı Ergin ile görüşmüş. Görüşmede Uras, “Öcalan İmralı dışında bir mekâna alınabilir. Ev hapsi olabilir” hatta bu uygulama için Uras, kendi arazisinin bile tahsis edebileceğini söylemiş.
Adalet Bakanı Ergin ise bu talebi “şu an konjonktür müsait değil, sıcak bakmıyoruz, halk hazır değil” şeklinde cevaplandırmış. Bakan Ergin’in kesin ve net konuşmak bir yana sorunu, konjonktürün uygun, halkın da hazır olmasıyla ilişkilendirmesi dikkat çekicidir.
Medya, “Öcalan’ın yol haritası” ndan ve “Öcalan’a ev hapsi” teranelerinden yola çıkarak Kürtçü, bölücüleri seri halde ekranlara taşımaya başladı. Bu zatlar kendilerini ve Öcalan’ı barışı, kardeşliği talep eden, kanın durması için çaba gösteren masum ve makul insanlar olarak göstermeye çalışıyorlar.

Açılımda yarışanlar!

İktidar partisinin tutumu ise evlere şenlik türdendir. İktidar partisi, başından beri “terörle mücadele” diye bir kavramı lügatinden çıkarmış durumdadır. AKP zihniyetine göre terörle mücadele ile sonuç alınamaz, PKK yenilemez. Bu nedenle açılım yapılarak, müzakere edilerek, daha açığı milli devletten ve anayasadan taviz verilerek ancak teröristler ikna edilebilir.
AKP ortaya koyduğu uygulamalarıyla da terör konusundaki pozisyonunu başından belli etmişti. Bu konuda asıl belirleyici olan da CHP’nin takınacağı tavırdı. Baykal, CHP’nin başında bulunduğu sürece CHP’nin AKP’nin kuyruğuna takılması söz konusu değildi. Bu nedenle önce Baykal CHP’nin başından bir kurgu/komplo sonucu gönderildi. Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesiyle birlikte her şey birden değişti.
Giderek AKP’nin tezlerine yakın söylemler dile getiren yeni bir CHP ile Türkiye karşı karşıyadır. Daha açıkçası CHP giderek AKP’lileşmektedir. Şimdilik bu konuda girilen yolun çıkış yolu olmadığını belirtmekle yetinelim.

Öcalan’a eşbaşbakan statüsü!

Öcalan ile ilgili olarak girilen yolun Türkiye’yi nereye götüreceği bugünden bellidir. İmralı’daki, otuz dört bin insanın katledilmesinden sorumlu olan Öcalan önce “ev hapsi” ne alınacaktır. Ardından da Anayasa ve diğer yasalarda değişiklikler yapılarak, bölgeye federal bir yapı, Öcalan’a ise üstü kapalı eş başbakan statüsünün verilmesi amaçlanmaktadır.
Bunun için de bölge resmen (kâğıt üzerinde) Türkiye’ye bağlı, fakat fiilen bağımsız bir statüye kavuşturulacaktır. Bu statüyü sağlamanın yolu da yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden geçmektedir. Bu bağlamda vali ve belediye başkanları halk oyuyla seçilecek, halk kendini devlete ihtiyaç duymadan yönetecek (!), bölgedeki ekonomik ve sosyal kaynakların kullanımı yerel yönetimlere bırakılacak ve “halkın öz savunma gücü” yani PKK da güvenlikten sorumlu hale getirilecektir.
AKP iktidarının, bölgede yaşananların ne anlama geldiğini görmemesi mümkün değildir. Aksine adına “demokratik açılım” verilen süreci Türk milletine “hazmettire hazmettire” kabul ettireceğini Başbakan bizzat ilan etmişti. Şimdi o “hazmettirme” süreci yaşanıyor.
Bakınız BDP, Demirtaş’ın ağzından çıkanlar Türkiye’yi önümüzdeki günlerde neyin beklediğini açıkça ortaya koyuyor: “Halk bu gün Mısır’da Tunus’ta olduğu gibi kendi taleplerini meydanlarda, sokaklarda daha güçlü ifade ederek çözümü dayatabilir”. Ufuk Uras’ın Öcalan için “ev hapsi” önermesini, Demirtaş’ın tehdidi ile birlikte düşünmek gerekir. Yarın milyonlarca insan sokaklara dökülecek “ya Öcalan’ı çıkarın ya da sokakları yıkarız!” tehdidi Türkiye’ye dayatılacaktır. Mısır ve Tunus modeli budur.