Washington Post gazetesi,  “Türkiye, yeniden hortlayan bir Kürt tehdidi ile karşı karşıya”  başlığı altında, PKK’nın 1990’lı yıllardan bu yana  “en kanlı kampanya” yı yürüttüğü ve  “artan biçimde örgütlü bir direniş olarak yeniden yükselişe geçtiği” yorumunu yaptı.
Gazete, Kürt grupların, Tayyip Erdoğan’ın  “siyasi sahneye girmesi ile barış için yeni bir şans”  işaretini oluşturacağını umduklarını ancak  “Türk milliyetçiliğinin güçlü olmayı sürdürdüğü bir ülkede barış sürecinin bir adım ileri, iki adım geri gider gibi göründüğü”  yorumuna da yer verdi.
***
Türk Milliyetçiliği, Alparslan Türkeş’in 9 Haziran 1973 günü MHP’nin onbirinci kurultayında,  “Millet ve ülkemizi bölüp yıkmak isteyen her türlü yabancı ideoloji zehirlerinin panzehiri Türk milliyetçiliği ideolojisidir. Bu ideoloji bugün, bir dernek veya grup çalışması olmaktan çıkmış, partimizin temel program ve felsefesi olmuştur” dediği andan beri bir parti ideolojisi gibi değerlendiriliyor. Oysa Türk Milliyetçiliği, Türkiye’nin temelidir.
Atatürk’ün Türk Milliyetçiliği,  “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denilir”  kabulüne dayanır. Kürtler veya diğer etnik gruplar Türklükten ayrı düşünülmemiştir. Son yıllarda özellikle Tayyip Erdoğan’ın Türklüğü etnik gruplardan biri gibi zikretmesi ile  “Türk Milleti” bilinci önemli ölçüde zayıflatılmıştır. Türkeş döneminde yetiştirilen milliyetçi gençliğin bir kısmı, yaş ilerledikçe diğer partilere kaymıştır. AKP kurulduktan sonra da MHP’nin parti üyeliklerini defalarca sıfırlaması ve yeni üye kaydını sınırlı tutması ile kendi bütünlüğünü bozması sonunda, önemli oranda kitle AKP’ye geçmiştir. 12 Eylül Anayasa değişikliği referandumunda da ülkücülerin bir kısmı, 12 Eylül yargılanacak umuduyla evet oyu kullanmış ve yargının bağımsızlığının tamamen ortadan kaldırılmasına yol açmıştır.
***
Şimdi o MHP’nin Genel Başkan Yardımcı Semih Yalçın, Türkeş’in çizdiği parti politikasına uygun olarak  “Türkiye’yi dönüştürmeye ve bin yıllık birliğimizi yok etmeye çalışan PKK taleplerine insan hakları ve adalet kisvesine büründürerek yasal dayanaklar üretmeye çalışan bu iktidar ateşle oynamaktadır”  diyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte inşa edilen  “Türk Milleti” düsturunun ifade ettiği yalın ve evrensel hakikati yok sayan kadroların, devletin iliklerine kadar nüfuz ettiğini söylüyor..
Yalçın,  “Ana dilde eğitim ve savunma hakkı taleplerini, Türk milletinin içinden başka milletlerin ortaya çıkarılması için ortaya konan maksatlı sosyolojik projeler olarak görmekteyiz. MHP, AKP’nin bilinçli ve işbirlikçi tercihinin arkasındaki sinsi hesapları görmektedir”  diyor.
***
Diğer taraftan, iktidar eliyle Ergenekon kavramı üzerinden de yıllardır başka bir terör estirilmektedir. Belirli bir merkezde üretildiği anlaşılan dijital verilerle, ülkenin aydınları ve Büyük Orta Doğu Projesi’ne direnen, ABD donanmasını Karadeniz’e çıkarmayan askerleri esir alınmıştır..
Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve Atatürk dahil, Türkiye’nin bütün milli değerleri, Abdullah Gül’ün Türkiye’nin çimentosu olan  “Ne mutlu Türk’üm diyene” kabulünü ilkellik olarak göstermesi ve Tayyip Erdoğan’ın Dersim travmasını kaşıyarak başı çekmesi ile medya tarafından eş zamanlı olarak karalanmaktadır. Milletin adı olan Türklüğün dahi Anayasa’dan çıkarılması, terör örgütünün partisi ve AKP tarafından önerilmektedir.
Şimdi MHP bu bilinçli ve sinsi hesapları görüyorsa, önce Devlet Bahçeli’nin 2002’de kaynağı meçhul bir merkezden talimatı verilen 3 Kasım 2002 erken seçimine nasıl evet dediğini, kendi üye kayıtlarını silerek, MHP’nin aktif üyelerinin yeni kurulan AKP’ye geçmesini, böylece AKP’nin iktidara gelmesini nasıl sağladığını yine Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine neden yol verdiğini de görmelidir.
Washington Post gazetesi,  “Türk milliyetçiliğinin güçlü olmayı sürdürdüğü bir ülkede”  diyor. Elimizi vicdanımıza koyalım, dürüstçe şu soruyu cevaplandıralım:
Gerçekten Türk Milliyetçiliği hâlâ güçlüyse, bu MHP sayesinde mi yoksa MHP ve genel başkanına rağmen mi oluyor?
MHP, gerçekten Türk Milliyetçiliği’ne dayalı aktif bir çizgi takip edebilmiş olsaydı, Türkiye bugünkü kara tabloları yaşar mıydı?