C.Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır. Sonra sırasıyla ruh ve nefis gelmektedir. Bunlar gerçektir, bilinirler ama görünmezler.
Bir şeyde hayat varsa ruhtur, hareket varsa nefis, düşünce varsa orada akıl vardır. Varsayılan kanata göre, dünya günümüzden bir milyar yıl önce kurulmuştur.

İlk deniz hayvanı yarım milyar, kara canlısı ise 350 milyon yıl önce ortaya çıkmıştır. Bundan 500 bin yıl sonra yazı bulunmuştur. Tarihin buraya kadar olan bölümü karanlıktır.

Yukarıdaki konular ya akıl ya da nakil yönüyle bilinmektedir. İlk insan Hz. Âdemdir. Bu husus Kuran’ı Kerim’de naklen ifade edilmektedir.

Yazının ilk ortaya çıkışı altı bin yıl öncesi Mezopotamya’da Sümerlerle başlıyor. Sonra Mısır medeniyeti ile birlikte tarih sahnesinde Türkler görülüyor.

M.Ö. 3. yüzyılda ilk büyük Türk hakanı Teoman’ın adı geçmektedir. Türkler atlı kültür medeniyetinin mucidi olarak dünyadaki yerini almaktadır.

Türk ırkı insanlığın ikinci atası Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in soyundan gelmektedir.

Türkler İslam’a girmeden öncesi sahtekârlık, yalancılık, hilebazlık, vatana ihanet, zina gibi kötü alışkanlıkları olmayan, gelenek ve törelerine son derece bağlı bir millet olduğu birçok yabancı kaynaklarca ifade edilmektedir.
Bazı araştırmacılar; “Türkler dünyanın fetih makinesidir. Ayda harp olsa merdiven kurup oraya çıkarlar” demişlerdir.

Türk hakanlarının ulema ve bilim adamlarıyla istişare yapmadan devlet yönetiminde karar vermediklerini biliyoruz. Güçlenmenin ve başarının sırrı da burada yatmaktadır.
Türkler (920-960)  8. asırda, Karahanlılar döneminde İslam’a girdiler. Türklerin İslam’ı kabul etmeleri asla kılıç zoruyla olmamıştır. Müslüman orduları Horasan’a ve Türk bölgelerine sefer yaptıklarında çok sert karşılık almışlar, her defasında yenilgiye uğramışlardır.
 Karahanlı hükümdarı Sultan Buğra Han vaiz Abdulkerim’e İslam’ı incelettikten sonra kendi inanç yapılarına uygun buldukları için devlet dini olarak kabul etmiştir. (Kutadgu Bilig)

Hz. Muhammed (sav); “Türkler hücum etmezse onlarla asla savaşmayınız. Siz küçük gözlü, kırmızı yüzlü, düz burunlu, yüzleri sahtiyanla örtülmüş, kalkan gibi geniş omuzlu Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz.”[1] Buyuruyor.

İslam’ı kabul eden yüz binlerce Türk, Mısır ve Suriye bölgesine gelip Tolonoğlu devletini kurmuştur, daha sonra Oğuz Türkleri Anadolu’ya yoğun bir şekilde gelmeye başlamışlardır.

Anadolu’nun alınması, Türk ordusunun muzaffer olması için Abbasi halifesi Cuma günü bütün camilerde hutbe okutup dua ettirdikten sonra durumu, sultan Alpaslan’a iletmiştir.

Sultan Alpaslan’ın asıl adı Muhammed, zaferi kazanan asker Mehmetçik, İstanbul’u fetheden Sultan Mehmet, son dinin son Peygamberi Hz. Muhammed’dir. Bilmiyorum bu gelişmeler birer tesadüfün ürünü müdür?

İslamiyet Arabistan’da doğmuştur, ama onu dünyaya tanıtıp yayma hizmetini büyük ölçüde Türkler yapmıştır. Türk, mukaddes birliğin inancı, set tanımaz ummanıdır. Doğudan batıya, güneyden kuzeye yayılan necip bir millettir.

Türk, Allah Resulünün övdüğü, kınından sıyrılmış kaza kılıcı, Hakkın batıla üstün gelen hıncıdır. C. Hak; “Bir kavim yarattım, bir millete kızarsam onu başına bela ederim” dediği bir nesildir.

Kuran-ı Kerim’de; “Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı sever, Allah da onları sever. Siz insanlar içinde çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü nehiy edersiniz” Hadis-i Şerif’te ise; “İstanbul’u alan komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir” buyrulmaktadır. Bu kavim şüphesiz ki, bin küsur yıldan beri İslam’ın bayraktarlığını yapan Türk milletidir.

Türk; Malazgirt’te Allah ve resulüne en yakın olan, semaya yükselen sesi, yere sağanak halinde inen nurudur. İşte bu nur Doğu Roma İmparatorluğunun belini kırdı. Bedir’den sonra dünya tarihinde böylesine açık savaş sahnelenmedi ve Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı. Yayladan gelip, yaylaya yerleştiler.

Türklükle İslamiyet etle tırnak gibidir. Bu inançla İslam’ın bayraktarlığını yapan, cihan devleti kuran Türkler üç kıtaya hükmeder oldular. Ama sonuçta gelenek ve törelerinden ayrılmanın bedelini ağır ödediler. Bugün Osmanlı İmparatorluğunun enkazı üzerinde 36 devlet kurulmuştur.

İslam dünyasının perişan bir duruma gelmesinin sebepleri incelendiğinde; adaletsizlik, hırsızlık, yol kesme, zina, iftira, rüşvet, irtikâp, haset, kibir, kin, hırs, yetim malı yemek, akraba ile ilgiyi kesme, vatana ihanet gibi çirkinliklerin günlük hayatımızın birer parçası haline geldiğini görüyoruz.

İslam âlemi bugün neden bu hale gelmiştir? Al-i İmran suresi 103. ayetindeki: "Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın” emrineuyulmadığı için bu gün Müslümanlar perişan durumdadır.
 Başa gelen bunca belaları, birliğin, beraberliğin, dirlik ve düzenin bozulması, parçalanıp bölünmelerin sebebini İslam’da değil,  kendimizde aramamız gerekir.

 


[1] Züptedil Buhari,786. Ha.