Asya bozkırlarından başlayıp Viyana kapılarına kadar süren büyük bir milletin yerleştiği Anadolu topraklarında, o toprakların Türkleşmesi ve İslamlaşması serüveninin baş aktörlerini oluşturur, aynı toprağın aynı adıyla anılan Anadolu Dervişleri.
     Anadolu ve Balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecini başlatan Kolonizatör Anadolu Dervişlerini diğer deyişle Mayacılar olarak tabir eden Polis Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sayın Mehmet Şahin, “ Yeni Gelişmeler Işığında Ortadoğu “ konulu konferansını verirken; hem gönüllere hem zihinlere hitap ediyordu, Şehit Ömer Halisdemir Kongre ve Kültür Merkezinde.
     İlk mayacılar Anadolu’ya attıkları mayayı iyi atmış oluyorlar ki bunun sonucu bulunduğu coğrafyaya hükmeden 600 yıllık koca bir imparatorluk kuruluyordu.
    İkinci mayacılar Osmanlının son döneminde Çanakkale ile Cumhuriyetin kuruluşu esnasında Kurtuluş Savaşında ortaya çıkıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını şekillendiriyorlardı.
     İlk ve 2. Mayacılar tarih sahnesinde yerlerini alıp Anadolu’ya sahip çıkarken…
     O zaman günümüze hitap eden 3. Mayacılar kim ve kimlerdi?
     İşte o da; ihanetin dibini gördüğümüz, “tipi bizden olup çipi bizden olmayanların” karşısına dikilerek, Anadolu topraklarında varlığımızı devam ettirip kalıcılığımızı pekiştiren 15 Temmuz 2016 tarihinin simgesi olan Ömer Halisdemir ve direnen ülke insanı, 3. Mayacılar olarak karşımıza çıkıyorlardı.
    Elbette konu Ortadoğu olunca, böylesine sınırları devletlerin çıkarlarına ve etki güçlerine göre değişken olan bir coğrafyayı hem bir konferansa hem de köşe yazısına sığdırmak zor.
    Büyük devletler eğer ki herhangi bir yere gerek siyasi gerekse de coğrafi bir yeni tanımlama yapıyorsa, Eyvah…
     Bilin ki oraların başına birçok bela açılıyor, oralara yönelik yeni planlar kurgulanıyor tıpkı Afganistan’a, tıpkı Irağa, tıpkı Suriye’ye olanlar oluyordu.
     Bağdat sadece Irağın başkenti değil Abbasilere başkentlik etmiş bir medeniyet merkezi ve İmamı Azamın şehriydi…
     Musul, Şam, Halep ve Kudüs’e kadar uzanan çizgi 1500 li yıllarda yeni keşfedilen yerler gibi değil, İslam medeniyetinin hüküm sürdüğü Anlamlı Topraklardı
     İmamı Azam’ın, Selahaddin Eyyubi’nin, Yavuz Sultan Selim’in, Kanuni Sultan Süleyman’ın mayaladığı bu Anlamlı Topraklar, İslamiyet’in vücut bulduğu tarihti.
     Ortadoğu coğrafyasına girmek için Koçbaşı olarak kullanılan IŞID ve türevleri ile Ortadoğu denen topraklara yerleşiliyor, nifak tohumları her yere ekilirken, Arap Baharı olarak isimlendirilen durum, her nedense hep İsrail’in işine yarayarak, İsrail Baharı oluyordu.
     Kentler, gençler, inanışlar, mezhepler ve siyaset radikalleştirilip keskinleştirilerek, Ortadoğu coğrafyasında iç içe yaşamış onca unsur birbirine düşman kılınıyor, binlerce yıllık bir medeniyet çökertilerek, cüzzamlı coğrafya oluşturuluyordu.
     Esas istenen; Ortadoğu halklarının hem iradelerini hem de kaynaklarını kendilerinin kullanmamalarıydı.
     Yaklaşık 1350 kilometrelik bir sınır hattında terör koridoruna mahkum edilmek istenen ülkemizin ise, birlik ve beraber olmaktan başka seçeneği yoktu…
      Sayın Şahin kısa zaman dilimine yazamadıklarımın dışında tüm bu tespitleri sığdırırken, Rektör Sayın Kar ise açılış konuşmasında; 2. Dünya savaşı sonrası kurulan ekonomik ve siyasi düzenin yeni meydan okumalar karşısında çaresiz kaldığına dikkat çekerek, bu durumun yeni bir dünyanın kurulacağının da habercisi olduğuna değiniyordu.
     Mevcut egemen güçlerin şimdiki konumları sorunları çözemezken, yükselen güçlerin de şimdiki konumlarıyla mevcut durumun yerini doldurabilecek durumda olmadıklarını söyleyen Sayın Kar, oluşan bu kaotik ortamda, dünyanın çivisinin çıkmak üzere olduğunun tespitini yapıyordu.
     Konferans sonrası okunan Kerkük türkülerinin buğulu duygusallığında, aklıma düşen ise…
     Bu anlamlı toprakları, bizlere vatan kılan…
     Böylesine güçlü bir mayayı, maya olarak çalan…
     Tüm Mayacılar Var Olsun…
     Duası oluyordu…