Tüm demokratik kazanımların budandığı, sermayenin ihtiyacına yönelik yasal düzenlemelerin tam gaz devreye konulduğu bir dönemden geçiyoruz. Son aylarda yaşanan gelişmeler bu gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne sererken egemen sermayenin kuklası siyasiler emek alanına yönelik yeni hak gasplarının olacağını cilalı sözlerle açıklamaktalar.
      Kürtlerin ağırlıkta yaşadığı hemen, hemen tüm illerde yükseltilen şiddet politikalarında görüldüğü gibi sokağa çıkan tüm ilerici-sol güçler orantısız bir polis gücüyle baskılanmak istenmekte. Akademisyenlerden sanatçılara ve basın emekçilerine kadar toplumun ilerici birikimi de bu saldırganlığın hedefi haline getirilmiş durumda.
      Ortadoğu’da süren emperyalist savaşın yıkımından kaçan on binlerce insan, Türkiye topraklarında adeta köle muamelesi görüyor. İnsanlık dışı kamplarda ve kapitalist sistemin azgın sömürü dişlilerinde yaşam savaşı veren göçmenler, sermayenin ağababalarının temsilcileriyle çömezlerinin temsilcileri arasında pazarlık konusu edilip uçaklara, otobüslere doldurulup gönderilme gibi insanlık dışı uygulamalara reva görünüyor.
       Ülkemiz emekçi yığınları da bu saldırganlığın en dolaysız hedefi durumunda. Sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde hazırlanan yıkım programları ile emekçi kitlelerin boynundaki kölelik zincirleri daha da kalınlaştırılmak isteniyor. Başta kıdem tazminatı hakkının gaspı olmak üzere, çalışma koşullarını ağırlaştıracak bir dizi saldırı başlığı AK partisi hükümetinin masasında duruyor.
      Geçtiğimiz hafta başında meclise sunulan ve içerisinde başta Özel İstihdam Büroları olmak üzere esnek çalışmayı yasal zeminlere kavuşturacak olan düzenlemeler, emekçi yığınları hedef alan yıkım saldırılarının öne çıkan konu başlıklarını oluşturmakta.
       Bu çok yönlü saldırılar ülkemiz toplumu üzerinde ciddi bir ağırlığa dönüşmüş durumda. Ve fakat bu süreç egemen sermayenin emrindeki hükümetin açmazlarını da derinleştiriyor. Zira tüm pervasızlığına ve ölçüsüzlüğüne rağmen bölgede yürüttüğü çok boyutlu savaşa rağmen Kürt halkının mücadele direncini kıramamış durumda. Tersine, uzun bir süredir çözüm aldatmacasıyla oyalanan emekçi Kürt halkının öfkesini büyütüyor, geride kalan süreçte oluşturulan düzen içi çözüm yanılsaması hızla tuzla buz oluyor.
       Egemen sermaye kliğinin ülkemiz emekçilerini hedef alan son saldırı programı da bir başka açmaz olarak emek-sermaye çelişkisinin daha da keskinleşmesinin önünü açıyor. Bugün fabrikalar ve sanayi havzaları içten içe kaynıyor. Hükümetin tüm demagojileri, çıplak sömürü gerçeğini ve işçi sınıfına dayatılan kölelik koşullarını perdelemeye yetmiyor. Asgari ücrete yapılan sözde zamdan sonra ortaya çıkan tepki, bu olgunun bugün için en görünen yüzü. Bununla birlikte, AK Parti hükümetinin uygulamaya hazırlandığı kapsamlı yıkım saldırılarının hoşnutsuzluğun daha da derinleşmesine yol açacağı, kitlesel patlamaları mayalayacağı ise açık.
       Yakın tarihimizde yaşanan kimi gelişmeler ülkemiz toplumunda olgunlaşan mücadele dinamiklerini tüm açıklığıyla gözler önüne sermekte: 16/17 Haziran işçi direnişi böylesi hak gaspları ardından örülmüş, DGM ler 1970 ler de yapılan genel grev, genel direnişlerle kapattırılmış, büyük madenci yürüyüşü 1989 da Gerede kavşağında sistemin o zamanki temsilcilerine diz çökertmiş olduğunu hatırlatayım yeter.
       Düzenin bekçilerinin ölçüsüz saldırganlığına rağmen giderek olgunlaşan bu mücadele dinamiklerinin “demokratik toplum, insanca yaşanacak bir ülke” şiarı etrafında birleştirilerek ortak talepler etrafında örgütlenmesi ve devrimci bir kanala akıtılması, günün en temel sorumluluğu olarak karşımızda bulunuyor.
       Bu nedenle, yeni saldırı dalgasını karşılamak ve geri püskürtmek iddiasında olan tüm siyasi öznelerin eteklerindeki taşı atıp diğer mücadele dinamikleri ile bütünleşmeyi ve Kürt halkının toplumsal statü taleplerini de gören yerden sistemin efendilerine yekvücut karşı koyma yol ve yöntemlerine kafa yormaları gerekmektedir.  Yoksa ne egemen sermayenin topyekûn saldırıları püskürtülebilir ne de ülkemiz toplumunun üzerine çöreklenen gerici abluka dağıtıla bilir.