Anne, annelik üzerine hamasi nutukların bir biri ardına atılacağı küçük orta ölçekli ve büyük büyük işletmelerin gazete ve televizyonlardan bangır bangır kutlayacağı mayıs ayının 2.pazarı yaklaşmakta.

   Ne alış veriş dürtüsünün belirli günler vasıtası ile kapitalist tüketimin amaçlarına uygun tetiklenmesi bu yazımın konusu ne de anaların “kutsallığı” üzerine beylik sözlerin derlenerek yazılmasıdır.

    Yazıyı kaleme almamın nedeni annem Leman Özkan la genelde son iki aydır özelde son hasta hane süresince 7/24 kesintisiz baş başa kalışlarımdan kaynaklı yaşadıklarımı paylaşmaktan ibarettir..

    Öncelikle yaklaşan anneler günü hasebiyle annem şahsında tüm annelerin ellerinden öper, günlerini kutlamak isterim. Her evladın annesi kendine güzel olduğu gibi benim annem de bana güzel! Ve fakat her güzelin bir kusuru gülün dikeni olduğu ve benzeri misali benim annemin de bir kusuru var. Hadi kusur demiyleyim de daha gelişmiş bir yönü var diyelim. Evet, benim annem dinleyicisi olsun olmasın çok konuşur. Yani  sözlü ifade yeteneği her koşulda (hastalık dâhil) çok kuvvetlidir.

     Hal böyle olunca ve 7/24 baş başa kalınca ister istemez çoğu sözlerinin de muhatabı ve dinleyicisi ben oldum. 1 Mayıs günü Bor Devlet hasta hanesinde  Hipoglisemi (düşük kan şekeri) komasına girerek kaldırılmasıyla başlayan süreç 6 Mayıs günü Niğde Devlet Hasta hanesi endokrinoloji ve nöroloji servisinden taburcu olana kadar devam etti.

     Deyim yerindeyse gözü açıldıkça (sağlına kavuştukça)  makineli tüfek gibi konuşmaya da başladı. Bu konuşmalardan en çok nasibini yeni devlet hasta hanesi binasına imza atan mimarlar, kontrol etmeyen mühendisler ve elbette ben yaptım oldu mantığıyla hareket eden siyasi iktidar aldı.

     “Acilden servislere gidişin, poliklinik katları arasında hizmet veren asansörlerin  ve polikliniklerden servislere geçişin bu kadar müşkül olduğu bir hasta hane ne gördüm ne de yattım” la başlayan servis koridor duvarlarının boşluğu (resimsiz liği) hasta yatak odalarına asılı resimlerin kiçhliğinden  ( Estetik düzeyi düşük, ucuz abartı kokan her türlü obje anlamında) tutunda damar yolunu bulamayan personelin nerelerde eğitim gördüğüne varana değin konuşmadığı konu kalmadı diye bilirim.

      Şaka bir yana toplamda dört kata hizmet veren poliklinik asansörünün hızı (yavaşlığı) tam bir felaket. Katlar arsı çıkış ve iniş bantları ise çok hızlı. Hızlı olduğundan 70 ve daha yukarı yaşta olan hastalar kullanamıyor. Yürümede zorluk çeken hastalar veya hastalığı nedeniyle yürüyemeyenlere verilmesi gereken tekerlekli sandalye hizmeti her hasta hanede olduğu gibi plansızlıktan ihtiyaç halinde bulunamıyor. Kat sekreterleri güvenliğe güvenliktekiler temizlik görevlilerine onlarda “idari binaya” yönlendiriyorlar. Tüm yönlendirmeler sonucu tekerlekli sandalye demetine ulaşıyorsunuz. Lakin zincirli. Zincirinden kurtulması için 1TL’yi kumbara haznesine yerleştiriyorsunuz. Hazneye giren madeni 1 lira hatırına kilit açılıyor ve hastanıza sandalyeyi sevinç içerisinde götürüyorsunuz.

      Hastanıza doğal olarak odaklandığınız için kan verme, röntgen, laboratuvar vb işlemler koşuşturmasında tekerlekli sandalyeyi düşünmüyorsunuz. A a bir de bakmışınız bıraktığınız yerde tekerlekli sandalyeniz yok! Tabi haznesindeki 1 TL siyile birlikte. E yerini biliyorsunuz. Doğru idari binaya. Yerleştir bir lira, al bir tekerlekli sandalye daha. Koş hastana mutluluğu yaşa.

       Taburcu olurken de ilk girişimizde de tekerlekli sardalye üzerinden sağlıkta ticaretin ne boyutlara geldiği üzerine ve Türkiye Sağlık Hakkı Meclisinin, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın ( SES) TTB’nin verdiği parasız sağlık mücadelesine destek verilmesinin zorunluluğu üzerine annemin konuşmalarının yerden göğe haklı olduğunu belirtmek isterim.

     Gelelim 5 gece altı gün boyunca annemin kendince özlü sözlerine. “Boş durma ister boşa çalış. Aman yeter ki çalış”, “beni sana, senide Allaha emanet ettim”, “iş bilmekte çok iş var”, “e Leman e Leman tandır başına varaman varsan da yufka ekmek açaman” , “el eli elde yüzü yıkar”,” yaşayana daha çok iş var”, “ dik yürü Köstüklü Hoca torunu desinler”, “ il ilişik tanımakta çok iş var”, “hayırlı evladı olana her gün düğün, olmaya her gün zulüm”, “sana derim beri bak”, “ hasta mıyım neyim bu gün hiç konuşmadım”,  “şimdiki aklım olsaydı dört daha doğururdum”, “amann sende geldik, gidiyok işte şen ola Halep şehri şen ola” “ ben yandım yavruma yavrum yanar yavrusuna”, “ kimseye tepeden bakma il içine karış”, “vara vara vardım sandım, gide gide gittim sandım  bu dünya yalanmış yetmişini geçince anladım”,” bana dokunmaz deme kuzum mutlak biucuda sana dokunur.”

      Başta da belirttim ya! Tüm evlatların anneleri dünya güzeli. Benim annem de benim dünya güzelim. 11 Mayıs Pazar gününü beklemeden dünyadaki tüm anneler adına ellerinden öper, annemin ve tüm annelerin anneler gününü bu günden kutlarım.