TSK’ya karşı süren kapsamlı psikolojik operasyonlar, ardı arkası kesilmeyen davalar ve bu davaların neticesinde ortaya çıkan personel açıkları Türkiye Cumhuriyeti devleti için bir milli güvenlik tehdidi haline gelmiştir. Bu psikolojik operasyonların en utanç verici hali Nazlı Ilıcak’ın Deniz Kuvvetlerini kastederek, “Allah bile Gölcük’ü vurdu” şeklindeki açıklamasıdır.
Milli güvenlik tehdidi o kadar radikal bir şekilde ortaya çıkmıştır ki artık TSK’ya karşı açılan davalarda savcı olduğunu açıklayan Başbakan Erdoğan, ortaya çıkan milli güvenlik tehdidi karşısında davaları ağır bir şekilde suçlayarak, savaşacak komutan bulamıyoruz açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır.
TSK’da Ağustos 2012 itibarı ile tutuklu general/amiral, subay ve astsubay sayısı 10.15’dir. Bir de tutuksuz yargılananlar var. Yavuz Selim Demirağ, 1000 subay tutuklanacak diyerek 3 yazı yazdığında kimse ciddiye almamıştı. Demirağ çok ciddi şeyler söylüyor diyerek, onun yazılarını bir yazımda özetlediğimde de kimse ciddiye almadı. Şimdi Demirağİzmir’deki casusluk davasında 3000 subayın tutuklanabileceğini söylüyor. Kimse yine bunu konuşmuyor.
TSK’nın karşı karşıya olduğu mesele sadece yargılananlar, tutuklananlar da değildir. TSK’dan büyük istifalar gerçekleşmektedir. 2008-2012 arasında TSK’dan istifa eden subay sayısı 5.067’dir. Subay sayısının 39 bin civarında olduğu düşünülür ise emekliliği gelmeden istifa eden 5067 subay sayısı dikkat çekicidir. Özellikle Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri gelecekleri tehlikeye girecek şekilde ağır bir tasfiye ile karşı karşıyadırlar.
Hava Kuvvetleri’nde Org. Bilgin Balanlı’nın tutuklanması sonrasında Hava Kuvvetleri Komutanlığına getirilmek zorunda kalınan lojistik komutanı Korgeneral Mehmet Erten’in bu göreve gelmesi sonrasında yaşanan Uludere ve Suriye açıklarında düşen uçağımız bu teknik kuvvetlerde yönetimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Şimdi, Türkiye’nin göz bebeği olan savaş pilotları sayıları 100’leri aşarak istifa etmektedirler. Hava Kuvvetlerinde esas bir savaş uçağına 1.5 pilot düşmesidir. Hava Kuvvetlerimizde ise kıdemli savaş pilotu açığa çıkmıştır. Dünyanın en etkin hava kuvvetlerinden birisi daha pilotlar uçaklara binemeden yerde vurulmuştur.
Deniz Kuvvetlerimizin durumu Hava Kuvvetlerinden daha vahimdir. Kuvvetin amirallerin yarısı tutukludur. Geleceğin amiralleri olacak olan kurmay albayların da büyük bir bölümü tutuklanmıştır. Türkiye gibi üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede deniz kuvvetlerinin almış olduğu ağır darbenin Doğu Akdeniz’in altındaki doğalgaz kaynakları ile yeni bir jeopolitik alt bölge olarak öneminin hızla arttığı bir dönemde ne kadar hayati neticeler doğuracağı ortadadır.
Başbakanın bulunduğu mevkii şikayet etme mevkii değildir. Başbakan, eğer milli güvenlik tehdidi görmüş ise vakit kaybetmeden ona göre hareket etmelidir. “Başbuğ’a terörist diyenleri tarih affetmez” cümlesini bir vatandaş söyleyebilir. Ancak başbakanın böyle bir açıklama yapmasını durumu hukuki zeminde düzenleyen ve çözen bir yasa takip etmek zorundadır.Erdoğan’ın açıklaması gerçekten bir milli güvenlik tehdidi gördüğü için mi yapılmıştır yoksa basit bir kamuoyu algı yönetim tekniği midir önümüzdeki günlerde göreceğiz.
NOT- Bugün Ankara’da Dedeman Oteli’nde saat 14.00’de rahmetli Muzaffer Özdağ anısına düzenleyeceğimiz 11. Türk Strateji Günü’nde “PKK ile Yeni Anayasayı Yapmak-İmralı Görüşmeleri” konulu toplantıda Sayın Sadi Somuncuoğlu, Sayın Erdal Sarızeybek, Sayın Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ve ben Ümit Özdağ konuşmacı olarak katılacağız. Sayın Agah Oktay Güner de toplantıyı yönetecek.