Torunlar GYO nun sahibi bilmem ne Torun uluslararası ekonomi dergilerine göre ülkemizin 75. Zengini ve sahibi olduğu Torunlar GYO emlak konut ardından ülkenin 2. Büyük inşaat firması. Torunlar GYO, aynı zamanda ülkemizin en büyük AVM sahibi ve işletmecisi.
 
      Ülkemizin tüm büyük şehirlerinde en güzide AVM ler ne hikmetse yada fıtratları gereği Torunlar GYO da. Geçmişlerine kuş bakışı bir göz atılacak olursa; Tahtakele’de gıda toptancılığıyla sermaye birikimine başladıklarını görüyoruz. İlk büyük voliyi şeker ithalatının serbest bırakılmasıyla Cıngıllıoğlu (Demirbank) bağlantılı kredileriyle yapmışlar. Grup şu anda Türkiye’nin en büyük pirinç tekeli ve en büyük şeker ve çay tekellerinden biri durumunda.
 
      Torunlar Grubu, son yıllarda Başkent Doğalgaz’ı, Boğazda Paşabahçe Tekel’in arazisi, Kütahya Şeker Fabrikası, Esentepe Telsim arazisi, Türkbank binası gibi muazzam varlıkları bir bir ele geçirdi. Star TV, TGRT, İstanbul İETT Garajı, Karayolları arazisi, İstanbul Gübre Sanayii, Bursa Çelik Palas, Petkim, Bandırma Limanı gibi çok sayıda ihalede de adı geçti. 4 şeker fabrikasına da talip oldu, anlaşılan Aziz Torun’un başına devlet kuşu konmuş. Hatta tünemiş hiçbir yere kıpırdamıyor. Ne diyeyim. Allah daha.. Pardon Devlet daha çok versin.
 
       Kuşkusuz hiçbir sermaye grubu, hükümet/devlet ile işini bağlamadan, onun içine yuvalanmadan bu hızda büyüyemez. Ancak sınıf körü ve AK Parti’yi adeta bir “sınıflar üstü” kendinden menkul ve metafizik bir güç gibi gören küçük burjuva dar AKP karşıtlığı burada ilişkiyi baş üstü çeviriyor. AKP’yi banka-borsa-tekeller burjuvazisinin mali oligarşik hükümeti olarak kavrayacak ve sınıf temeline oturtacak yerde, tam tersine burjuvazi ve mali sermayesini AKP ile açıklamaya çalışıyor.
 
       Kapitalizmin doğası gereği bir kutupta adeta devleşen bir sermaye birikimi ve merkezileşmesi ve diğer kutbunda da görülmemiş bir sefalet ve yıkım birikimi olduğu gerçekliğini doğru okuyamayanlar sabah akşam AKP karşıtlığı üzerinden politika üretirler. Torunlar ve benzeri sermaye gurupları aynı zamanda iş cinayetleri ve sakatlanmalarıyla, taşeronlaştırmayla, mülksüzleştirerek (tarımda ve kamu arazilerinde), el koyarak (ihale, özelleştirme, vd), yerinden ederek (yıkılan fabrika, liman, stadyum, park, mahallelerin yerine AVM, plaza, rezidans dikerek), rant ve gıda spekülasyonuyla, el koyulan toplumsal artı değeri azamileştiren neoliberal sermaye birikiminin tipik örneklerini oluşturmaktadırlar.
 
        Bir kutupta neoliberal sermaye birikimi varsa, diğer kutupta yıkıcı işçileşme süreçleri vardır. İşçilerin tüm yaşam enerjisinin kökünden sökülüp alınmasıyla, yaşamlarına el konulması arasındaki fark incelmektedir. Sömürü şiddeti ve hızı, işçileri 5′er 10′ar 100′er imha etmeye varmaktadır. El konulan ve tahrip ve imha edilen aynı zamanda doğa, toprak, su, tarımdır. El konulan ve tahrip ve imha edilen aynı zamanda kentsel ortak yaşam ve yeniden üretim alanlarıdır.
 
        Fakat bu süreç karşıtını da doğurarak, büyüterek, birleşmeye zorlayarak ilerlemektedir. Şantiyeye dönüşen metropollerde yüzbinlerce inşaat işçisi, tüm o plaza, ofis, finans, mağaza, AVM’lerde çalışan milyonlarca işçi ve kent-mekân-zaman-yeniden üretim alanlarından yoksunlaşanlarla, sınıfsal-toplumsal mücadeleler kentlerin en göbeğine taşınmaktadır.
 
        Ve bir kutupta görülmemiş yıkıcılıkta çoklu alanlardan mali sermaye birikimi varsa, diğer kutupta da sınıfa karşı sınıf ekseninde çalışma, yaşam ve yönetilme koşullarına karşı mücadelelerinin iç içe geçme, bütünleşme eğilimi kendini göstermektedir. İnşaat işçilerinden plaza işçilerine, mağaza işçilerinden turizm işçilerine, işçi-öğrencilere kadar yeni örgütlenme girişimleri bunun ifadesidir. Gezi’yle Soma’nın, Mecidiyeköy ile Gezi’nin iki yönden iç içe geçmeye başlaması bunun ifadesidir.
 
        Şimdi sokakları Kahrolsun banka-borsa-müteahhit-tekel egemenliği! Sloganlarıyla çınlatma zamanı. Kapitalist egemenlerin korkulu rüyasını hayata geçirme zamanı.