Başta Kürt “meselesi” olmak üzere son günlerde sabah akşam en sık duyduğumuz kavram “kamu düzenini korumak.” Kamu halk-toplum anlamı yerine kullanılan bir sözcük. Kamu düzeni ise toplum düzeni anlamında kullanılır. Lakin genel akım TV kanallarına ve gazetelerine demeç veren düzen siyasetçileri, kalemşorları kıymeti kendinden menkul “aydınları” Kamu düzenini devlet kurumlarının korunması kollanması gibi açıklayarak adeta çıkacak yeni baskı yasalarına zemin oluşturuyorlar.
 
 
      DAİŞ’li canilerin Kobane’ye yönelik saldırısının en yoğun olduğu günlerde, ülkemiz Kürt kentleri başta olmak üzere tüm yurt sathına yayılan dayanışma eylemlerini batırmak, için şiddet dilini en üst seviyede kullanmasına rağmen acz içine düşen devlet ergi ve siyasal iktidarın temsilcileri sarsılan otoritesini yeniden kurmak ve Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı en doğal demokratik hak ve özgürlük taleplerini baskı altında tutarak sömürü düzeninin bekası ve ezilenlerin zaptı rap edilmesi için bu günlerde “piyasaya” sürdükleri ve dört elle sarıldıkları kamu düzenini korumak kavramının altında bu gerçeklikler vardır.
 
       Neoliberal ekonomik politikaların emperyalizme paralel ve onun isterileri doğrultusunda Türkiye’de de yerleşikleşmesinin ardından işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları sürekli bir gerileme içine girdi. Tarihsel bir arka planı olan sermayeye karşı mücadele içerisinde kazandığı tüm sosyo-ekonomik hakları istikrarlı bir şekilde budandı. Temelde örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma üzerinden yürüyen bu sürecin sonunda gelinen nokta kendini çok çarpıcı şekilde göstermeye başladı.
 
       Azami kar uğruna kölelik koşullarında çalıştırılan işçinin fiziki sınırlarını dahi zorlayan bu çalışma düzeni (ki nokta da bu “kamu düzeni” haline gelmiştir.) Soma’da Ermenek’te kendini açıkça ortaya koydu. İşçi sınıfının çalışma koşullarının ne kadar ilkel olduğu, hiçbir güvenlik unsurunun dikkate alınmadığı maden ve inşaatlar gibi tehlikeli iş kollarında (Bu alanlarla da sınırlı değildir. Tüm üretim noktalarında gereksiz harcama olarak tanımladığı için güvenlik önlemlerine yeterli kaynak-bütçe ayrılmamaktadır.) kölelik koşullarının geçerli olduğu işlenen işçi katliamlarıyla gizlenemez bir noktaya ulaştı.
 
     İşçi sınıfının bu çalışma koşulları ne sermaye ve hükümeti, ne de ağdalı, acılı programlarla yaşanan trajedileri arabeskleştiren genel akım medyanın bilmediği bir şey değildi. Yönetilebilir olduğu, kitlelerin büyük tepki duymasını getirecek şeyler olmadığı sürece sorun değildi. Ne zaman ki sermayenin azami kar iştahı hep daha fazlasını istemenin sınırına geldi, o zaman katliamlar ortaya çıkmaya başladı. Ve biz Soma’nın, Ermenek’in, Torunlar’ın ardından Türkiye işçi sınıfının sırtının nasıl duvara dayandığını, nasıl çaresiz ve örgütsüz bırakıldığını, açlıkla, işsizlikle, geleceksizlikle terbiye edilmeye çalışıldığını açıkça gördük.
 
       Kölelik koşullarında çalışma ve açlık ikilemi arasına sıkıştırılmış bir işçi sınıfı var karşımızda. Mücadele deneyim ve arayışı lokal direnişler dışında sekteye uğramış, örgütsüzleştirilmiş, gücünün-sınıf bilincinin farkındalığı elinden alınmış bir sınıf. Patron sendikalarını bir tarafa koysak bile DİSK ve KESK gibi sendikaların bile ellerindeki gücü kullanmak noktasında nasıl biçare, nasıl mücadele kaçkını olduklarını gördük. İşte bu durum Türkiye sermaye sınıfının pervasızlaştıran esas noktadır.
 
 
       Üst üste yaşanan onca katliamdan sonra bir grev, iş bırakma dahi örgütlemekten aciz bir sendika gerçeği var bu topraklarda. Sınıfın öz örgütleri, sınıfının çıkarlarından ziyade, kendi kişisel çıkarları peşine düşmüş durumda. Sınıfın bu hazin tablosu karşısında sermaye sınıfı gayet rahat bir şekilde hareket etmektedir. Soma’nın ardından madenlerde çalışma koşullarını iyleştirmek adına yaptığı tüm düzenlemeler kâğıt üzerinde kaldığı gibi maden şirketlerinin elini rahatlatan düzenlemeleri de aynı anda  bu suskunluk ve tepkisizliklerden kaynaklı meclisten çıkartma cüretini göstermiştir.
 
       Amaç tepkileri geçiştirmekti. Ermenek katliamının ardından nesnel kölelik gerçeği tekrar karşımıza çıkınca yine aynı silaha sarıldı AK Parti hükümeti. İş ve işçi güvenliği için bir dizi yeni düzenlemeler yapılacağı duyurdu. Onlarca madde sıralandı. İyileştirme adına sayılanların bir kısmı zaten mevcut mevzuatta vardı. Bir kısmı da işçi güvenliğini değil sermayenin güvenliğini ve dolaşımını (hayat sigortası gibi) sağlamak için getirilmiş düzenlemeler bunlar.
       Bugün pek matah bir şeymiş gibi korumaya çalıştıkları “kamu düzeni” denen şey var olan kapitalist söürücülüğün, neoliberal gözü dönmüşlüğün, ezilen sınıf, ulus, cins, mezhepler üzerindeki baskı, yok sayma ve sömürü düzenidir. Korumaya çalıştıkları şey bu düzenin fıtratından başka bir şey değildir.
 
      İçinde yaşadığımız düzenin adı ücretli kölelik düzenidir. “Kamu düzeni” denen kavramla saklamak istedikleri asıl gerçeklik işte bu ücretli kölelik sisteminin ta kendisidir.