Toplumları tefrikacılık, haset, bozgunculuk, iftira ve münafıklık gibi negatif kavramlar ayırır. Ayrımcılık en küçük farklılığın mümkün olabildiğince abartılması, benzerliklerin ise alabildiğince küçültülmesi yoluyla yapılır. Bölücüler, bozguncular ve ayrıştırıcılar farklılıkları mümkün olduğunca büyütmeye çalışırlar. Görevleri de odur.
Ayırıcı kavramlar, tam anlamıyla millet ve milliciliğin ’mefhum-u muhalifi’ yani karşıtıdırlar. Milletlerin varlığını sürdürmesi ayırıcı/buyurucu yanlarını geliştirmek suretiyle değil birleştirici, bütünleştirici ve toparlayıcı yanlarını geliştirmesine bağlıdır.
Milliyet bilincini, bir topluma ait olanları bir araya toplama şuuru tetikler. Milliyetçiliğin bir topluma ait olanı ifade etmesi “aidiyet” i, herkesin çıkarını esas alması “bütünselliği”, “ben” i ihmal etmeden aşması “biz” i önemli kılar.
Toplumu birleştirmek, bütünleştirmek ve yüksek idealleri taşımak amacında olanlar önce kendi içlerinde bütünlüğü sağlamak zorundadırlar. Millilik ve milliyetçilik diğer anlamlarından daha çok birlik ve bütünlük demektir.
Bencillik, narsistlik, megalomanlık, tepeden inmecilik ayırdığı için milli olamaz. Aksine egoizm (bencillik), hedonizm (zevkçilik) ve megalomanlık daha çok liberal bireyin yakıtıdır. Milliliği; ayırmaya, bölmeye, parçalamaya, bozmaya yönelik tavırlar değil, ortak payda üretmeye yönelik tutumlar üretir.

Esas olan insandır!
Bu yüzden değerleri, kaynakları ve anlamları bireyler arasında ortaklaştırmayı esas alan tavırlar ancak milli olabilir. Söylendiğinin aksine milliyetçiler ne birey için toplumu, ne de toplum için bireyi feda eden bir anlayışa sahip değillerdir. Toplum için toplumu, toplum için bireyi ya da birey için bireyi, birey için toplumu fedayı esas alan anlayışlar her kavramdan önce milliden sapmadır.Yerine göre bir bireyin haklı çıkarı için toplum ikinci plana, yerine göre de bir toplumun meşru çıkarı için bir bireyin çıkarı ikinci plana atılabilir. Ama bu asla bir feda etmek anlamına gelmez.
 Milli bir düşünce feda etmeye değil, yaşamaya ve yaşatmaya endeksli bir düşüncedir. Böyle bir düşünce birbiri aleyhine büyüme ve küçülmeyi değil, birlik ve beraberlik içinde yürümeyi ve yüceltmeyi esas alır. Birlikte yücelmek ancak yüreklerin birlikte vurmasıyla mümkündür. Yürekler bireyler ya da onların çıkarları için değil, ancak davalar ve değerler için vurduğunda milletler yücelir. Esas olan geçici olarak  “ete”  ve  “kemiğe bürünmüş”  olanların çürümeye mahkûm bedenleri değil, onların taşıdıkları düşünceler ile kendilerini adadıkları ülkülerdir. Taşınan idealler ve değerler bireyleri önemli kılar. Değerler ve ülkülerle yola çıkanlar kendilerini değerler yerine koydukları an amaçlarına ihanet etmiş olurlar. Amaçlarına ihanet edenlerin de meşruiyetleri tartışılır hale gelir.
İktidarı elinde tutanlar etrafındakilerin yalancı alkışlarına aldanıp kendilerini var edenleri inkâr, çilekeş dava sahiplerini davalarıyla birlikte israf ya da vefa göstermeleri gerekenleri vahşi bir unutkanlıkla ihmal ettiklerinde bölücülük illetinin zirvesine çıkmış olurlar. 

Kısım ve bölge siyaseti!
Bir kadronun bir kısmı, bir toplumun bir bölümü, bir coğrafyanın bir bölgesi üzerinden yapılan siyaset perakendeci bir siyasettir. Bir fikrin bir kısmını, bir coğrafyanın bir bölümünü, bir tarihin bir dönemini, bir toplumun bir yanını, bir inancın bir esasını temel alarak davranan yönetimler perakendeci bir anlayışa sahiptir. Siyasette etnik, bölge ve mezhep vurguları bu bakımdan tehlikelidir. Bu yaklaşımın tam aksini savunduğu için milliyetçilik bir anlamda toplumsal tutkal işlevi görebilir. Bütünleştirmeyen, birleştirmeyen, aynı hedefe yöneltmeyen, toparlamayan bir tavır tarihin yargısına muhatap olmaktan kendini kurtaramayacaktır.