Abbasi Halifelerinden Harun Reşid, yanındakilerle ava çıkmış. Avladıkları hayvanları pişirirken tuz almayı unuttukları anlaşılmış. Halife, bir adamı yakın köylere tuz almaya göndermiş. Adama da tembih etmiş: “sakın parasını vermeyi unutma”. Halifenin etrafındakiler, “efendim, tuzdan ne çıkar? Köylüye, Halifenin alacağı tuz için para nasıl teklif edilir?” deyince Harun Reşid, “ben halife olarak, bir köyden parasını ödemeden tuz alırsam, siz o köyün tamamını yağma edersiniz” diye cevap vermiş.
  Devletlerin ve toplumların uzun ömürlü,  huzur, güven ve barış içinde olmalarının bazı şartları vardır. Bunlardan birincisi yukarıda anlatılan olayda da olduğu gibi insanların hak ve hukukuna değer vermek ve saygı göstermektir.
   İkincisi adalettir. Adaletin olmadığı toplumların geleceği karanlıktır. Peygamber Efendimiz de bir sözünde: “Yerler ve gökler adaletle ayakta durur” demiştir.
  Üçüncüsü  emanetleri ehil olanlara vermektir. Yani özellikle devlet görevlerinin ehil olan insanlara verilmesidir. Bu görevlerin verilirken öncelikle liyakati esas almak yerine akraba durumuna ve ahbab, çavuş ilişkilerine göre verilmesi bir ülke ve toplum için yapılan en büyük kötülüktür.
  Dördüncüsü istişare yani işlerin danışılarak yapılmasıdır. “Akıl akıldan üstündür” diye atasözümüz de vardır. En bilindik bir konuda bile başkalarına danışmak o ülke ve toplum için sağlık işaretidir. Peygamberimiz de peygamber olmasına rağmen her hangi bir konuda hata yapmış olsa da vahiy yoluyla düzeltileceğine rağmen birçok konuda danışarak iş yapmıştır. Örneğin: Hendek Savaşı’nda, Medine’nin etrafına hendek kazılması fikri İran asıllı sahabe Selman-ı Farisi’ye aittir. Yani danışma sonucu ortaya çıkmıştır.
  Beşincisi  her türlü fikrin serbest olması ve önünün açılmasıdır. Fikirler hür ama eylemlerin sınırlı olması gerekir. Sokaklarda gösteri yapmanın dışında taşkınlık yapılması, güvenlik güçlerinin zor durumda bırakılması, insanların canlarına ve mallarına zarar verilmesi fikir hürriyeti değildir ve asla kabul edilemez. Eyleme dönüşmeyen fikir, yazı, konuşmalar ve çeşitli siyasi kuruluşlar içinde bulunmak yasak olmamalıdır. Örneğin bir öğretmen herhangi bir siyasi partiye üye olabilmelidir. Ne zaman ki ders verdiği sınıfta:”Çocuklar: Bugün falan partinin mitingi var, ders yapmıyoruz, meydana gidiyoruz” derse ve öğrencileri miting meydanına götürürse o öğretmenin gerekirse görevine son verilmelidir. İlkokul mezunu esnaf ve işçilerin siyasi partilere üye olup hatta yönetimlerinde söz sahibi olmalarına fırsat verirken başta öğretmenlere ve diğer devlet memurlarına bu hakkı vermemek toplum ve ülkenin gelişmesi,  ilerlemesi ve toplum barışı için büyük bir eksikliktir.
  Altıncısı da feragattir. Yani bir toplumda fedakâr insanların bulunmasıdır. Kendi kişisel çıkar ve menfaatlerini bir kenara koyarak toplum için, devlet için hatta tüm insanlık için maddeten ve manen her türlü gayret ve çalışmayı ortaya koyacak insanların olduğu toplumlar da geleceğe güvenle bakabilirler.
  16 Nisan 2017 referandum sonuçlarının insanımıza, ülkemize ve İslam dünyasına hayırlı olmasını dilerim.