BDP’lilerin KCK üzerinden seçtirdiği tutuklu milletvekilleri bir yana bırakılırsa Hatip Dicle dayatması başlı başına bir senaryodur. Dicle’nin, yasalar karşısında durumu “tam kanunsuzluk hali” olarak nitelendirilen bir haldir. BDP, YSK’nın uygulamada yaptığı bazı hataları ve tutarsızlıkları gerekçe göstererek, yasalara göre milletvekili seçilme yeterliliği olmayan bir şahsı milletvekili yaptırmak için dayatmaktadır. Bu durum, yasalara rağmen fiili durum (defacto) yaratarak sonuç almak diye tarif edilebilir.
Senaryo BDP’liler üzerinden yürütülmektedir. BDP’liler bu bağlamda geçmişte işlenen bazı suçların günümüzde “ifade özgürlüğü” kapsamına alınarak suç olmaktan çıkarılmasını iddialarına gerekçe yapmaktadır. Hatip Dicle özelinde yapılan “terör örgütünün propagandasını yapmak”, “kışkırtma, tahrikçilik ve provokasyon” gibi suçların, düşünce özgürlüğü bağlamında değerlendirilerek kovuşturulmasını engellemek. Yöntemin adı, suçun tanımını ve niteliğini değiştirerek, suçluyu, suçlandığı suçtan kurtarmak!
Bunun bir adım daha ötesi terör örgütünün, terör örgütü olarak değil daha masum bir kavramla ifade edilmesidir. Aynen bu yöntem izlenerek PKK’nın “terör örgütü” değil “halk isyanı” olduğu kabul ettirilmeye çalışılıyor. Cengiz Çandar, açıkça PKK’nın işlediği cinayetlerin terör örgütünün cinayetleri değil “halk isyanı”nın sonucu olarak görülmesi gerektiğini söylemiş oluyor. Çandar’a göre bunca yıldır ’işlenen cinayetlerin arkasında silahlı terör örgütü yok, halk var. Halkın, haksızlıklara karşı isyan etmesi var. İsyanlara karşı uygulanacak yöntem de yargılama değil genel aftır’.
PKK’ya masumiyet ve meşruiyet bahşetmek için PKK’nın gerçekte “Ergenekon Terör Örgütü” tarafından kurulduğunu, amacının da Türkiye’deki siyaseti bloke etmek olduğunu ileri sürenler dahi oldu.
AB ve ABD ekseninde iman etmiş yazar çizer takımına bakılırsa PKK’yı devletin haksızlıkları üretmiştir.
Bu bağlamda Hatip Dicle üzerinden yürütülen dayatmanın amacı da açıktır. Devlete, ucu İmralı’ya affa kadar gidecek bir dayatmanın testi yapılıyor.
Bugün suçun tanımının Hatip Dicle’ye göre uyarlanması ve yapılmasından sonra yarın gündeme İmralı’daki terörist başının işlediği insanlık suçları gelecektir. Hatip Dicle’nin suçu “ifade özgürlüğü” kapsamında, İmralı’daki terörist başının işlediği suçlar ise “halk isyanı” kapsamında ele alınacaktır. Böylece PKK’nın eylemleri ya suç olmaktan çıkarılacak ya da halk isyanı bağlamında değerlendirilerek “genel af” kapsamına sokulacaktır.
Bu bağlamda İmralı’daki caninin demokrasi havarisi kesilmesi, barış elçisi rolü üstlenmesi, barış planları sunması ve dışarıdaki bölücülerden daha makul bir tavır takınması amaçsız değildir.
Zaten Zaman gazetesi yazarı Bejan Matur’un değerlendirmesi her şeyi açıklıyor. Matur, şunları söylüyor: “Öcalan faktörü çok önemli. İtidal çağrısı yapıyor sürekli. Tarih veriyor. Şimdi 15 Temmuz dedi. Daha etkili bir görüşme süreci başlatıldığını belirterek tabanını tutuyor.” Son olarak Cengiz Çandar’ın raporuna da bakıldığında devlet içinde bir aklın Öcalan’ı da içine alan bir çaba harcadığı görülüyor. Euronews’in “sürecin sonunda sizce Öcalan hapisten çıkar mı?” sorusuna Bejan Matur şu cevabı veriyor: “Hedef o gibi görünüyor. Hedef kesinlikle bu. Çünkü Öcalan dışında bir formül bulunmadı. Ne yazık ki şu anda en makul ses de ondan geliyor. Zaten Kürt siyasi hareketinin en önemli sorunu da bu. Siyasetin içindeki isimler dağdakilerden daha sertler, daha radikaller. İşin sahibi olmayınca bir sözcü konumuna düşüyorsunuz ve çok daha katı bir söylem içine giriyorsunuz. Bu da BDP’yi sorunlu hale getiriyor” . Başka yorum ve değerlendirme yapmaya bilmem gerek var mı?