Felaketler üst üste geldi. Önce terör saldırıları, ardından da deprem ülkeyi vurdu. Türk milleti, menfur saldırı sonucunda toprağa düşen şehitlerinin yasını henüz tutarken Van’da meydana gelen depremle büyük bir şok daha yaşadı. Şehitleri ve depremde kaybettikleri için millet adeta kenetlendi. Van’a yardım oldu yağdı. Toprağın altında kalanları kurtarmak için ülke tek yürek oldu. İnsanlar ellerinden ne geldiyse onu yapmaya çalıştı.
Kayıplarının büyüklüğü yas, elem ve keder duygularını da büyütür. Bu durum insanlardaki yaşama sevinciyle hayata tutunma duygularını zayıflatır. Felaketlerin ardından isteksizlik, ümitsizlik ve kötümserlik yaygınlaşır. Bu yüzden de yönetimler felaketlerin yarattığı olumsuz duyguların, toplumu teslim almasına izin vermez. Umutsuzluk duygularının yerini umuta; kötümserlik duygularının yerini de iyimserliğe çevirmek için insanlar ellerinden her geleni yaparlar. Amaç insanların bin an önce normal hayata dönmesidir. İnsanların felaketler sonrası hayata tutunmasında dini duygular büyük bir rol oynar. 
Yıkıcı odaklar toplumlarda kayıp edilmişlik, kötümserlik ve yenilgi duygularına süreklilik kazandırmak için ellerinden her geleni yaparlar. Toplumda şok üstüne şok yaratacak eylemleri bu yüzden süreklilik kazandırmaya çalışırlar. Nitekim 26 şehit ile ivme kazanan terörist saldırıları, deprem sırası ve sonrasında da ara vermeden devam etmişti. Terörist için insanın enkazın altında olmasının da, üstünde olmasının da önemi yoktur.
Bu yüzden insanlar Van ve Erciş’te can derdine düşmüş iken terörist mihraklar bu ortamı zehirlemek için ellerinden her geleni yapmışlardır. Bu bağlamda yardımlar yağmalanmış, dedikodular üretilmiş ve yıkıcı faaliyetler alabildiğine artırılmıştır. Teröristler bu ortamda bile saldırılarını psikolojik boyuttan fiziki boyuta taşımakta tereddüt göstermemişlerdir. Osmaniye’de ve Bingöl’deki eylemlerini bu amaç için gerçekleştirmişlerdir.
Milletin birlik ve bütünlüğünün düşmanları toplumda bezginlik, ümitsizlik ve karamsarlık duygularını geliştirmek için ellerinden her geleni yaparlar. Bunu aşmak için toplumun milli ve dini değerleri ile bir arada yaşama azim ve kararlılığının güçlendirilmesi gerekir. 
Topluma kendine güven, beraberlik, cesaret ve umut aşılamakta Cumhuriyet törenlerinin büyük önemi vardır. Bu törenler aynı zamanda ülkenin nereden nereye geldiğini, hangi güçlükleri nasıl aştığını ve insanların kendine güvenin ne denli önemli olduğunu da gösterirler. Cumhuriyet coşkusu bu anlamda yorgunluk, yılgınlık ve yenilmişlik duygusunun panzehiri olarak işlev görür. 
Sonuçta Cumhuriyet kendine güvenin, kendi kaderini kendisinin tayin etme iradesinin, birlik ve beraberlik duygusunun kaynağıdır. 
Terörist saldırıları gerekçe göstererek Başbakanlık genelgesiyle bu yıla mahsus olmak üzere, tören geçişleri, okullardaki kutlamaların yapılmaması çok yanlış bir karar olmuştur. Resepsiyonlar yapılmayabilir. Ancak öğrencilere Cumhuriyet bilinci verecek, halka da kendine güven telkin edecek gösterilerin yapılmaması doğru değildir.
Bölücü teröristlerin amacı Cumhuriyeti törenleriyle birlikte ortadan kaldırmaktır. Bu bağlamda Cumhuriyet Bayramı törenlerinin dosta güven, düşmana kaygı verecek boyutta kutlanması gerekirken tam tersi yapılmıştır. Buna karar verenler ya ne yaptıklarının ya da  Cumhuriyetin ne anlama geldiğinin farkında olmayanlardır. Yaptıklarının ne anlama geldiğinin farkında olmayanlar da eninde sonunda kendilerini fark edilmez hale getirirler.