Bismillâhirrahmânirrahîm
AYETİ ANLAMAK YETMİYOR, HAYATIMIZA TATBİK ETMEK GEREKİYOR. TATBİK EDİLEN AYET DE, EMRE İMAN ETMEK ANLAMINA GELİR.
DİYANET İŞLERİNİN AÇIKLAMASI;
BAKARA–150:Ve min haysu harecte fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellûvucûhekum şatrahu li ellâ yekûne lin nâsi aleykum hucceh(huccetun), illellezîne zalemû minhum fe lâ tahşevhum vahşevnî ve li utimme ni’metî aleykum ve leallekum tehtedûn(tehtedûne).(Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin ki, zalimlerin dışındaki insanların elinde (size karşı) bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız
Bakara 150.üncü ayeti, kelimeleri karşılığı ne manaya geliyor bakalım.
Kelime anlamı karşılığı açıklaması:
BAKARA–150:Ve min haysu harecte fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellûvucûhekum şatrahu li ellâ yekûne lin nâsi aleykum hucceh(huccetun), illellezîne zalemû minhum fe lâ tahşevhum vahşevnî ve li utimme ni’metî aleykum ve leallekum tehtedûn(tehtedûne).Nereden çıkarsan çık, bundan sonra (namazda) vechini (yüzünü) Mescid-i Haram yönüne çevir. Ve nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki, insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın. Onlardan zulmedenler hariç, artık onlardan korkmayın. Benden (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki, sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz.
 
Bakara 150.inci ayetinde, “Nereden çıkarsan çık, bundan sonra (namazda) veçhini (yüzünü) Mescid-i Haram yönüne çevir. Ve nerede olursanız olun, yüzlerinizi o yöne çevirin ki, insanların sizin aleyhinizde (kullanabilecekleri) delil olmasın” Rabbimiz bu ilk cümlelerinde, tevhidin oluşması, inanan Muhammed Mustafa S.A.V in ümmetinin namaz ibadetlerinde tevhidin oluşması için yön olarak Mescid-i Haram’a (Kâbe’ye) yönelmesini istemiş. Farklı bir yöne dönülürse sanki ayrılığa düşülmüş ve tevhit bozulmuş gibi. Münafıkların fitne çıkarmaması için dikkat edilmesi gerektiği belirtilmiş.
Bakara 150.inci ayetinin devamında “. Onlardan zulmedenler hariç, artık onlardan korkmayın” diye bahsediyor. Çünkü bu zulmedenler insanların dinlerini yaşamamaları için Peygamberimize iman etmemeleri için her türlü fitneyi çıkarırlar ve kalabalık oldukları zamanda kuvvet kullanmaktan kaçınmazlar. Zalim kişilerden Allah şöyle tarif de bulunmuş.”Onların kalpleri, (Allah'ın söylediklerine) önem vermemekte. Ve zulmedenler, gizlice (şöyle) fısıldaştılar: “Bu (Hz. Muhammed S.A.V), sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey mi? Yoksa siz, görerek (göz göre göre) sihre mi kapılıyorsunuz?”(ENBİY–3)
Onlardan korkmayın demesinin kastı korku ile yaşanacak bir imtihandan nasıl kurtuluruz onun işareti verilmiş. Çünkü korku ile Allah bizi imtihan eder  “Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.(BAKARA–155)Bu korkunun olmaması ve Allah’ın nimetini tamamlaması için hemen sonraki ayetin yaşanması gerekir. Bir korku imtihanı ki Allah musibet olarak tanımlanmış, bu durumda bizler için “Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O'na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O'na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler. (BAKARA–156).
Korku musibetinden kurtulabilmemiz için  Allah’a kaçmamız ona sığınmamız gerekir
Başlangıçta herkes dalâlette olduğu için” bir musibet bin nasihatten hayırlıdır” dendiği gibi ki, bu zalimlerin zulüm etmesi korkusu da olabilir. Böyle bir durumda Allah’a ulaşmak anlamını taşıyan Allah içiniz dememiz bizim hidayet üzere olmamızı sağlar. Çünkü Allah’a ulaşmak hidayettir.”… kul inne hudâllâhi huvel hudâ De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”( BAKARA–120). Demek ki etrafımızda bizleri etkileyen olaylardan musibetler, hoşumuza gitmeyen olaylardır. Fakat bizim dalâletten kurtulup hidayete adım atmamıza neden olduğu ve bizim için hayır (derecat kazandıran) olduğu için Allah da böyle söylüyor” Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o, sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o, sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (BAKARA–216) 
Bizlere bir musibet isabet ettiğinde (Bakara -155) Allah’a sığınır ve Ona ulaşmayı dileyerek hidayet üzere olursak(Bakara–156)  Allah da üzerimize salâvât nurunu vasıl ediyor. Aslında bu bizim için bir nimettir.
BAKARA–157: Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn(muhtedûne).Onlar (dünya hayatında Allah'a mutlaka döneceklerinden emin olanlar var ya), Rab'lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, hidayette olanlardır.
Üzerimize nimet olması başımızın üzerine bizi hidayete erdirmek ile görevli olan dönemin imamının ruhudur. Ruhunu Allah’a ulaştırmak isteyen ve hidayet üzere olan kişilerin. Kendileri için tayin edilen imamının önünde tövbe etmeleri söz konusudur.”Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka bir şey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl'ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.(NİS–64)”
Böyle bir tövbenin sonucunda, fizik bedenden ruh ayrılır. Allah tövbe edenin başının üzerine dönem imamının Ruh-u sultaniyesini verir. Ruhu Sultaniye kişiye  “Allah’a ulaşma günün geldi “ emrini vererek ruhun fizik bedenden ayrılmasını ve Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm üzerine ulaşmasını sağlar.Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.(MU’MİN–15)
Böyle bir tabiiyet sonucu tövbe alan, hidayete erebilmek ve teslimlerini gerçekleştirebilmek için bazı görevler üstlenmiştir. Bu görevler, bize ayetleri anlatıp nefsimizi tezkiye etmesi (salih amel işlememiz),sonra Kur’an’ı bizlere öğretmesi. Sonuçta hikmeti öğretmesi gibi bir görev ile Allah’a ulaşmayı dileyeni Allah’ın ahlakı ile ahlaklandırır. Ama asıl olan ilk işlev üzerimize nimet olmasıdır. Ve der ki“Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) ayetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.(ÂLİ İMRÂN–164)
Bu safhada Sıratı Mustakîm üzerinde nimet sahibi olanlardan oluruz. FÂTİHA–7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı'nın ruhunu) ni'met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Bu safhada Allah’a ulaşmayı dileyen kişi hidayet üzeredir ve Sıratı Mustakîm üzerindedir. Bir süre sonra Allah ilk teslimini oluşturur. Artık hidayete ermiştir. Ermiş veli kullardan olmuştur. Daha üç teslim daha oluşturulmalıdır. Ancak o zaman nimetin tamamlanması söz konusu olur.
Bakara -150 de Benden (sizin üzerinizdeki sevgimin azalacağından) korkun ki, sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım da böylece hidayete eresiniz
 
 
 
NİS–58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran). Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
 
Dört teslimim sonuncusu olan irade tesliminden önce. Allah’ın huzurunda yapılan bir Nasuh tövbesi ile nimet tamamlanır ve son teslim irade de Allaha teslim edilerek İrşada eren kâmil iman sahibi veli mürşitlerden olunur.
TAHRÎM–8: Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Allah'a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebileri ve O’nun la beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, her şeye kadirsin.
 
Burada bizlere verilen mesaj da. Hidayette olanlarla dalâlette olan insanların alay etmeleri, kınamaları ve zulüm etmeleri karşısında, Allah ve Resulüne tam bir teslimiyet ile teslim olmamız gerekmektedir ki. Bu itaatin ve teslimiyetin karşılığında Allah da bizleri irşada erdirip nimetimizi tamama sözünü yerine getirmesidir.
NİS–65: Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecere beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim harecen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen). Artık hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” îmân etmiş olmazlar.DİĞER 25 MÜELLİFLERİN MEALLERİNE SIRAYLA BAKALIM.