Bu konuda o kadar çok görüş beyan eden vardır ki; saymakla bitmez. Yalnız olumsuz konuşanlar ile, olumlu konuşanlara hemen karşı çıkmamak lazım. Önce neden ve niçin gibi soru sormak lazım.
“tarikat üzeri olmak lazım mı”?  Sorun ve ne cevap aldığınızı görün. Peki, insanlar farklı görüşlerini beyan ediyorlar da Rabbimiz ne diyor? Bunu hiç Allah'a sormak aklınıza gelmiyor değil mi?

BAKARA - 216:Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).
Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o, sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o, sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Rabbimiz insanların HAYIR’I ve ŞERRİ ayırt edemediğimizi söylerken TARİKAT insanlar için bir anlam oluşturmuyor mu acaba? Dini kitaplardan öğrenenler için çoğunlukla karşı çıkılır, olumlu bakanların çoğu da neden önemli izah edemez. İyide nurlu kitap ne diyor önemli olan bu değil mi?


MU'MİNUN - 17:Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol(seb'a tarâika ) yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.

TARİK yol demek ve Rabbimiz üzerimize yedi tane yol yani tarik yaratmış. Bu yollar birbiri arkasına olduğuna göre yedi yoldan oluşan yollar. Yani TARİKAT (yollar); iyide Rabbimiz bu yolları boşuna mı yarattı. Aynı KALP GÖZÜ VE KALP KULAĞI gibi; Rabbimiz her doğarken insana kendi ruhundan üflerken kalp gözü kalp kulağı ve idrak hassası veriyor.
 
SECDE - 9:Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

İnsana kalp gözü kalp kulağı ve idrak hassası veriyorsa bu hassaları kullansın diye veriyor.
 
İyide şöyle bir soru sormak gerekiyor; “ALLAH BU KALP GÖZÜ, KALP KULAĞI VE İDRAK HASSASINI KULLANIYOR MUSUNUZ”? Ki kullanmıyorsunuz, yani Rabbimiz bu hassaları insanlara süs olsun diye mi veriyor?
Aynı şekil de Rabbimiz Tariki Mustakim ( stikametlenmiş yollar) diğer adı ile Sırat-ı Müstakim (istikametlenmiş yol) bu yollar süs olarak yaratılmadı herhâlde. Rabbimiz ne diyor bu konuda bakalım.
 
CİN - 16:Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah'a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki.
 
Rabbimiz bütün insanların TARİKAT üzeri olmamızı istiyor. Tabi ki insanlarda serbest irade vardır ve insanlar bu özgür iradeleri ile seçme hakkına sahiptir ve kimse müdahale edemez. “Lâ ikrâhe fîd dîni  Dînde zorlama yoktur” der Rabbimiz;
 
Ama bir insan önce öğrenmeli, bilgi sahibi olmalı ve öyle seçme hakkını kullanmalı değil mi?
 
Aynı Tariki Mustakim gibi Sırat-ı Mustakim hakkında da doğru bir bilgi verilmiyor. Hâlbuki her ikisi de aynı işlevi görüyor. Ruh, veçh, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmek isteyen her insan için Allah'a ulaştıracak olan yoldur. Ama Allah'a sahip olduğu bu dört emaneti ulaştırmak isteyenlere; hâlbuki inançlı olan herkes Allah'dan Sırat-ı Müstakim i ister de ne istediğini bilmez.
 
FATİHA - 6:İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).
 
Öyle değil mi? Her inanan Fatiha’yı okurken Rabbimizden Sırat-ı Mustakim i isteriz, isteriz de neden istediğimizi bilmeden veya ne okuduğumuzu bilmeden.
 
AL-İ İMRAN - 51:İnnallâhe rabbî ve rabbikum fa’budûh (fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun). Allah, hiç şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O halde (öyleyse) O'na kul olun. İşte bu SIRATI MUSTAKÎM'dir.
 
Allah'a kul olabilmek için Allah'tan hep Sırat-ı Mustakim üzeri olabilmek için Allah'tan özel yardım (istiane) isteriz.
 
FATİHA - 5:İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
 
Allah'a kul olabilmek için Allah'tan hep Sırat-ı Mustakim i isteriz ama kendimiz kalubeladan beri Müslüman zannederiz; insan kendini nasıl bu kadar kandırabilir. Sırat-ı Mustakim üzeri olmayan bir insan Allah'a kul bile olamamışken, nasıl olurda bir insan kendisini Allah'a teslim (Müslüman) olduğunu iddia edebilir? Sahip olunan emanetleri (ruh, veçh, nefs ve irade) teslim edilmeli ki Allah'a teslim oldum denile bilsin.
 
NİSA - 58:İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ (basîran). Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi emreder. İnsanlar arasında hakemlik ettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, işiten ve görendir. 
 
Sahip olunan emanetlerin tek bir sahibi olan Allah'a teslim edilmesi farz kılınmış,
 
ZUMER - 54:Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne). Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, veçhinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
 
Allah, bu emrini yerine getirmek isteyen her insanın kendisine teslim olması için bu kalben samimi talebin sahibi olan insanı işte o Tariki Mustakim veya Sırat-ı Mustakim üzeri kılarak kendisine ulaştırır.
 
NİSA - 175:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
 
Eğer AMENU iseniz mutlaka Rabbimiz kendisine (mülâki kılar) ulaştırır.
 
HUD - 29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben ÂMENÛ olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tard edecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
 
Aslında son kitap olan Kur-an-ı Kerim, insanları Tariki Mustakîm’e hidayet eder.
 
AHKÂF - 30:Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Hz. Musa'dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler.
 
Hakk'a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap olan Kur-an-ı Kerim tarikata karşı olmak ve umursamamak Allah'a olan sevgimizin yeterli olmadığını göstermez mi?
 
HUD - 56:İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir.
 
Rabbimiz Sırat-ı Mustakim üzerinde ise sırat veya tarik nasıl reddedilir tarikat da Sırat-ı Mustakim de Allah'a teslim yoludur. Hadi Kur-an-ı Kerim i idrak edemediniz Peygamber Efendimizi sevdiğimizi iddia edenler onun sözleri Allah'ın vahyidir. Nefsi ile hiç konuşmamıştır.
 
NECM - 3- 4:Ve mâ yentıku anil hevâ. İn huve illâ vahyun yûhâ.
Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz. (O'nun söyledikleri), sadece O'na vahyolunan vahiydir.
 
Yolunda ölürüz dediğimiz Peygamber Efendimizin sözünü neden dinlemiyorlar? Bu önemsememek veya sevilmediğinin bir ifadesi değil mi?
 
MU'MİNUN - 73:Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.
 
Allah'ın resulü ayetler ile bizlere açıklamış; O insanları Sırat-ı Mustakim e davet etti ve Allah'a davet etti.
 
KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Allah'ın resulü ayetler ile açıklarken tarikatı ve Sırat-ı Mustakim i bilmeden anlamadan red ederek Allah'a ve resulüne karşı geldiğinizin farkında değilmisiniz.
 
 
AL-İ İMRAN - 101:Ve keyfe tekfurûne ve entum tutlâ aleykum âyâtullâhi ve fîkum resûluh(resûluhu), ve men ya’tesim billâhi fe kad hudiye ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). Üzerinize Allah'ın âyetleri tilâvet olunurken (okunup açıklanırken) ve O'nun Resûl'ü sizin içinizde (aranızda) iken nasıl (olur da) küfre dönersiniz? Kim Allah'a sarılacaksa muhakkak o, SIRATI MUSTAKÎM'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edilir, iletilir (ulaştırılır).
 
Eğer resulü de dinlemem deniyorsa bu apaçık bir küfürdür. Bu kişilere Rabbimiz kâfir olarak hitap ediyor ve şöyle diyor;
 
GÜNAHLARINI BAĞIŞLAMAM;
 
NİSA - 168:İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan). Muhakkak ki onlar, kâfirdirler ve zalimdirler (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptırdıkları için). Allah, onlara asla mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve yola (Allah'a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm'e) ulaştırmaz.
 
Bu kişiler hidayeti yani Allah'a ulaşmak için Allah'ın yollarına ulaşmayı ret ediyorlarsa bu kişiler için irşat edici bir veli mürşit de yoktur.  Hâlbuki insanların çoğu Allah ile kul arasına kimse giremez der. İyide veli Mürşit’i red eden kişiler hidayete eremez dalalette kalır. Sırat-ı Mustakim üzeri olamaz.
 
KEHF - 17:Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden);Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün; Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için VELÎ MÜRŞİD (irşad eden evliya) bulunmaz.   
 
İşte bu kişiler karşı geldiği ve Allah'ın hak olan hidayet dinini örttükleri için bu kişiler için de Allah'a ulaştıran tarike ulaştırmıyor.
NİSA - 168:İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan). Muhakkak ki onlar, kâfirdirler ve zalimdirler (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptırdıkları için). Allah, onlara asla mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve yola(TARÎKÂ) (Allah'a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm'e) ulaştırmaz.
 
Ama bu kişiler için de bir tarikat var. (tarîka cehenneme)
 
NİSA - 169:İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren). Sadece cehennem yoluna (tarîka cehenneme) ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
 
Nasıl olacak yol mürşit nasıl bulunacak diyorsanız; kolay Allah bunun da kendisine sorulmasını istiyor, çünkü tek doğru Allah'ın sözüdür.
NAHL - 9:Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
 
Allah'tan istediğimiz ona kul olmak için ve Sırat-ı Mustakim üzeri olabilmemiz için Allah'tan istianeyi isteyin diyor. Bu hacet namazıdır ve Allah'tan yardımı bu namaz ile istememiz lazım. Eğer Allah’ı seviyor ve huşu duyuyorsanız.
 
BAKARA - 45:Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
BAKARA - 46:Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
 
NE DURUYORUZ O ZAMAN, YANLIŞ BİRŞEY VAR MI? ALLAH’I İSTİYOR VE ONUN YOLUNDA OLMAK İSTİYORSAK, BU TALEBİMİZİ RABBİMİZE İLETELİM. YOLUMUZU GÖSTERECEK O DEĞİL Mİ?
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ilâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.