Çok eski çağlardan beri kadınların yaşam bakımından hür olmadıkları tarihi bir gerçektir. Bu süreç yıllar boyunca devam ede gelmiştir.
 
İlkel toplumlarda, özellikle kadının hiçbir değeri yoktu. O sürekli aşağılanan, ikinci sınıf bir vatandaştı. Bazen de cemiyetten soyutlanan, ayrı yaşamaya mahkûm edilen bir zavallıydı.
 
Eski toplumlarda Klan kabilelerinde kadın sadece neslin devamını sağlayan bir “araç” olarak görülürdü. Bunun dışında kadınlar, erkeklerden ayrı tutulurdu. Toplumun düşünce tarzında kadın, tekin olmayan, çarpan, öldüren, uğursuz güç kaynağı olduğuna inanılırdı. O bir “tabu” idi. Özel ihtiyaçlar dışında ondan uzak durulurdu.
 
Hindistan halkı kadınları, ölümden, kasırgadan, zehirden daha tehlikeli sayarlardı. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta bu konu daha hafif, daha şefkatli değildir. “Allah yanında, değerli olanlar, kadınlardan uzak duranlardır” diye anlatır. Bu dönemde Çin ülkesinde “Kadını dinlemeli, ama asla ona inanmamalı “ derken, İtalyan sosyal hayatında kadın için “Ata mahmuz, kadına sopa gerekir” ifadesi kullanılır. Kural olarak da uygulanırdı.. İspanyol kültüründe ise “Fena kadından sakınmalı, kadına güvenilmemeli” denirdi. Yunan medeniyetinde kadın, evlenene kadar babaya tabidir. Evlendikten sonra da koca emrinde bağımlı yaşamaya mahkûmdur. Bu noktada kadının hiç bir sosyal garantisi ve söz hakkı yoktur. Evlendiği gün, kocasının dinini kabul etmek zorundadır. Kız çocuğu baba evinde adeta bir yüktür.
 
Kadın yalnız ev hizmetlerini gören, çocuğu doğuran bir varlıktır. Bir babanın erkek çocuk sahibi olması için istediği kadar evlenmeye hakkı vardır. Kız çocuğunun yaşaması da babanın insafına bağlıdır. Kadınlar ise mal varlığı, veraset ve her türlü haktan mahrumdur.
 
Mona kanununa göre kadın çocuklukta babaya, evlilikte kocaya, onun ölümünden sonra büyük oğluna, erkek evlat yoksa kocanın en yakın erkek akrabasına tabi olurdu.
 
Tarihte, Isparta devletinin kanunlarında “Gürbüz evlat, kuvvetli evlat yetiştiremeyen analar idam edilir” denirken, Roma medeniyetinde ise erkeğin, kız evlat ve eşinin üzerinde yetkileri sınırsızdı. Onlar isterse yaşatma, dilerse öldürme yetkisini kullanır diye ifade edilir.
 
İranlılar “Kadın dişi bir gönül oyuncağıdır” derken, Cahiliye Araplarında, kadına asla kıymet verilmez. Baba kızını diri diri gömme yetkisine sahiptir. Tarih boyunca kadının kaderi, üç aşağı beş yukarı bu şekilde çizilmiştir.
 
Fakat Türkler en iptidai dönemlerde, en eski çağlarda bile kadına özel bir önem vermiştir. Türklerin medeniyet kültüründe ve tarihinde, ana “baş tacı”. Hıristiyanlar, haçlı seferlerinden sonra Türklerle, Endülüs Devletiyle, İslam ile tanışma sonucunda kadınlara ilgi duymuşlar ve süs eşyası yâda mal gibi görme fikrinden vazgeçmişlerdir. Türk töresinde kadın kutsaldır. “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” sözünü bilmeyen var mıdır? Yine Türk geleneklerinde kadın bağda, bahçede, tarlada, evde, hülasa her yerde kocasının yanı başında ve onun yardımcısıdır.
 
Büyük düşünürlerin, cesur komutanların, başarılı liderlerin, cihan hâkimiyeti kuran hakanların yanında, ardında hep Türk kadını, Türk anası vardır. Cengiz Han, Sultan Alparslan, Fatih Sultan Mehmet Han, Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim ve Kurtuluş Savaşının kahramanı, Mustafa Kemal Paşa gibi birçok devlet ve siyaset adamının başarı grafiğinde yürekli, inançlı Türk kadını vardır. “Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar” sözü “Vatan için savaşmazsan ak sütümü helal etmem“ diyen anaların devlet kurmada, ülke fethetmede fonksiyonları büyüktür.
 
İslam’ın doğuşundan sonra da kadına verilen önem bu konuda bir kat daha artmıştır. İslam, kadının hukukunu koruyan, erkekle eşit statüde tutan bir dindir. Bunun zıddını düşünmek yanlıştır ve bu dine yapılacak en büyük bir ihanettir. İslam’da kadın, medeni olan bütün haklardan yararlanır. Peygamberimiz (s.a.v); “En hayırlı, en mükemmel insan; iyi ahlaklı ve kadınlara iyi davranandır” ve “Cennet anaların ayakları altındadır” buyurmaktadır.
 
Türk tarihinde ve İslam kültüründe kadın hakları ön planda yerini almaktadır. Bunu yozlaştıran Türk ve İslam tarihini bilmeyen, yada kendi çıkarları için koz olarak kullanan fesat tohumlarıdır. Sahabe Peygamberimize (s.a.v); “ En çok kime iyilik ve ikramda bulunalım?” diye sorunca, cevaben; üç kez “ana” diye tekrarlayarak sonra da “baba” diye cevap vermiştir. (Selamet Mec. Haz. 1962) 
 
Türk töresinde ve İslam kültüründe, dünden bugüne hiç değişmeyen, kadın hak ve hukukunun aslı budur. Bunun tersi insana ve insanlığa ihanettir.