Cumhuriyet tarihinde bu milletin vicdanını sızlatan çok olay gerçekleşmiştir. Ancak iki olay var ki adeta vicdanları kanatmıştır.
Habur karşılaması ve Hizbullah karşılaması…
Habur’dan vatan topraklarına, elini kolunu sallaya sallaya giren bölücü terör örgütü mensuplarının davul zurna ile karşılanmasının şok görüntüleri henüz hafızalardaki tazeliğini korurken, şimdi de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılananların serbest bırakılması ve yüzlerce insanın tekbir getirerek halay çekmesi vicdanları kanattı…
Elbette, uzun tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesi, olası suçsuz insanların, yıllarca süren davaları sonucunda hapislerde sürünüp, daha sonra da “pardon siz suçsuzmuşsunuz” diyerek serbest bırakılması, insan haklarıyla bağdaşmayacak bir uygulamadır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Tutukluluk sürelerinin AB standartlarına çekilmesi için geç bile kalınmıştır. Ancak cinayetle yargılanan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alması beklenen kişilerin davalarının bir sonuca bağlanmadan salıverilmelerinin, insan haklarıyla bağdaştığı da söylenemez.  
Tutukluluk sürelerini kısaltan Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK)’ nun 102. Maddesi’nin,        1 Ocak 2011 tarihinde yürürlüğe girmesi ile katilleri, mafya babalarını uzun tutukluluk süreleri nedeniyle salıverenlerin vicdanları rahat mı bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa o da kafalarda biriken soru işaretlerinin cevaplanmayı beklediğidir.
İktidar istediği kadar, modern ve devasa adliye binaları yapmakla övünsün, buralarda iş bitirecek, tutukluluk süresi dolmadan karar verecek ve uygulayacak sistemi oluşturamadıktan sonra neye yarar?
Sizler sistemi iyileştiremeyin, yıllarca davaları sonuçlandıramayın, kâğıt üzerinde yapılan hukuk düzenlemeleri ile adalet dağıtmaya (!) kalkışın, sonuçta da katilleri, mafya mensuplarını, kadın, çocuk demeden tetiğe basan canileri, insafsızları dışarı çıkartın!
Adama sormazlar mı?
Bu nasıl bir adalettir?!
Bu nasıl bir hukuk sistemidir?
Başka sorular da kafamıza takılıyor;
2004 yılında hazırlanan bu yasa neden şimdi yürürlüğe giriyor? Neden altı yıl bekleniyor? Ve aradan geçen altı yıllık sürede, bu kanundan yararlanacak kişilerin kimler olduğu ve sonuçları neden tespit edilemiyor?
Tutuksuz yargılanmak üzere salıverdiğiniz bu kişiler, suçlu bulunursa ve yurt dışına çıkmayı da başardıysa ne yapacaksınız?
CMK 102 ile bölücü terör örgütü mensupları da serbest bırakılacak mı? Bu yasanın kıyısından kenarından İmralı’da yatan örgüt başına da bir pay çıkabilir mi?
Uzun tutukluluk sürelerinin makul bir seviyeye çekilmesi bahanesi, “genel af” için bir zemin hazırlığı olabilir mi?
Sizce güzeller güzeli Münevver’i hayattan koparanlar da serbest kalabilir mi?
Ya Gonca Kuriş’in çocukları? Onların gözlerinin içine nasıl bakacaksınız? Bu çocukların adalete güvenmelerini nasıl sağlayacaksınız?
Peki, AB’ nin insan hakları havarileri bu olaya ne diyor?
Sonuçta biz vatandaşız. Hukuktan da anlamayız. Bu sorular ister istemez kafamızda yer ediyor ve yanıtlarını arıyor… Sonuçta hukukçular bile fikir birliği edemezken, Adalet Bakanlığı ‘nın Yargıtay’ı, Yargıtayın’da Adalet Bakanlığı’nı suçladığı da düşünülürse… Biz gariban vatandaşın kafasında bir sürü soru işaretinin oluşması çok normal değil mi?
***
Kim ne derse, nasıl savunursa savunsun, Türkiye’de hukuk sitemi ağır bir yara daha almıştır…
“Devran döner, zaman değişir. Bizim halkımız ‘balık hafızalıdır’ üç gün sonra hepsini unutur, biz kaldığımız yerden devam edelim, ” diye düşünenlere naçizane bir çift sözümüz olacak:  
Evet, çok haklısınız halk unutur, ama nasıl unutur?
Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de daha çok iktidarı seçim sandıklarına gömer… Arkasını döner ve unutur…
Ancak, bu iki karşılama görüntüleri tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Sorumluları da…
Tarih ise unutmaz ve affetmez…
Bu şekilde tarih sayfalarında yerini almak istemeyenlerin “atı alanın Üsküdar’ı geçmesinden” önce gereğini yapması, bu vahim hatadan geri adım atması gerekmektedir.
Zararın neresinden dönülürse kârdır…
 

- - - -