Suriye’de iç savaş uzadıkça uzuyor. Esad rejimi hâlâ düşme noktasından uzak. Gerçi kontrol ettiği alanda küçülme var ancak bu küçülmenin henüz sonuç doğurucu olduğunu söylemek mümkün değil. Tek parti rejimi, isyan uzadıkça rejimi ayaklar üzerinde durdurma imkanını yitirmektedir. İç savaş uzadıkça rejimin şansı azalmakta ve isyancıların güçleri artmaktadır. Beklenmedik bir gelişme olmaz ise Esad sonunda Şam’dan ayrılacak ve Lazkiye’ye yerleşecektir. Lazkiye etrafında kurmayı hedeflediği Nusayristan’ın alt yapısı büyük ölçüde oluşmuş durumda. Suriye’nin değişik yerlerindeki Nusayriler Esad’ı desteklemeyenler de dahil, bu bölgede toplandılar. Çünkü Esad’ın Şam’dan ayrılmasından sonra kendilerine yönelik intikam eylemlerinden korkuyorlar. Esad’ın bu bölgede Nusayriler ve Hıristiyanları toplayan bir devlet oluşturması durumunda Rusya’nın Akdeniz’den desteği de sıkıntısız devam edecek.
Esad’ın Şam’dan ayrılmasından sonra Suriye’de mezhep ve etnik grup çatışmalarının önü açılacaktır. El Kaide ve Selefi gruplar da iç savaşın diğer unsurları olacak. Müslüman Kardeşler Suriye’nin tamamında iktidarı ele geçiremeyecekler. PKK kontrolündeki Suriye’nin Kuzeyinde “Kuzey Suriye” doğacak hatta doğdu bile. 16 Mart 2013’te bu köşede şöyle yazmıştım: “Bu noktada radikal bir öngörü olarak şu ortaya atılabilir: Kandil, AKP Hükümetinin Öcalan ile anlaşarak önerdiği mütareke sürecini teoride kabul eder gibi görünse de pratikte sabote edecek adımlar atacaktır. Ancak bu süreci kendisini Cenevre Sözleşmesi’nin tarafı haline getirmek için kullandıktan sonra, 2013 yazında çatışmaların başlaması üzerine Suriye’nin kuzeyinde Hakkari’yi de kapsayacak şekilde devletleşme sürecini başlatacaktır.” Bu satırları yazdığım sırada BDP genel merkezinde gazetecilere S. Demirtaş: “Bunun ötesinde stratejik bir değişiklik dönemine girmemiz gerekiyor. Ateşkesten çok daha öte bir çağrı olabilir o nedenle. Devlet de artık Kürt-Türk ilişkilerinde stratejik bir değişiklik olması gerektiği düşünüyor. Suriye’de defacto bir devlet var.
Türkiye’nin burayla, Güney Kürdistan’la ilişkisi çok önemlidir” demiştir.
Özetle Suriye bir iç savaşa sürüklenirken, Suriye’de Türk olan ve Türkçe konuşan 1.5 milyon ve Türk olan fakat Türkçe konuşmayan 2 milyon, toplam 3.5 milyon Türkmen yaşamakta. En az örgütlü toplum olan Türkmenler son iki yıl içinde örgütlenme çabalarını artırmış, silahlı birlikler kurmuş durumdalar. Ankara önce Türkmenlerin varlığını görmezlikten gelmişti. Ancak Türkmenler kendilerini Ankara’ya kabul ettirince AKP Hükümeti de “peki o zaman siz de silahlanın ve örgütlenin” önerisinde bulunmuştu. Türkmenler, artık kendi dar imkanları ile oluşturdukları belirli bir silahlı güce sahipler. Esad güçleri ile de çarpışıyorlar. Ancak Türkmenler Esad’dan çok, Esad sonrasında olacaklardan korkuyorlar. Çünkü PKK/PYD bölgesinden gelen Kürtçüler, Esad’ın düşmesi sonrasında Türkmen bölgelerinin PKK/PYD güçleri tarafından işgal edilerek “Güney Kürdistan’ın bir parçası haline getirileceğini ve Türkmenlere de azınlık hakları verileceğini” söylüyorlarmış. Ve en önemli bölüm; Türkiye’den çekilen PKK’lılar -eğer çekilirler ise- bir bölümü Suriye’nin kuzeyine S. Demirtaş’ın “de facto devlet var” dediği yere gidecekler. Öcalan ve Erdoğan’ın istediği süreç yürümese de PKK, Esad’ın Şam’dan ayrılması sonrasında Suriye’nin kuzeyini tahkim edecektir.
Kerkük’te, Telafer’de, Erbil’de Türkmenlerin başına gelenleri bilen Suriye Türkmenleri özellikle de 3.5 milyon Suriye Türkmeninin 1 milyonunun yaşadığı Halep ve Bayır Bucak Türkmenleri bölgesinde endişe hakim. PKK, Kürdistan’ın Akdeniz’e açılması için Türkmen bölgelerinin işgalini hedefliyor.
Türkmenler ise hâlâ yeterince silahlanmış değil. Çünkü Ankara Türkmenlere silah yardımı yapmak için gereken siyasi kararı almadı. Eğer Türkmenler silahlanmadan ve örgütlenmeden Esad, Lazkiye’ye geçer ise Türkmen bölgeleri tam bir mezbahaneye dönüşebilir. Türkmenlere bir an önce yardım edilmelidir. Türkmen oldukları için edilmiyor ise Müslüman oldukları için edin.