Dünyada yaşanan olayları, gelişmeleri bazı ajanslar ve çeşitli iletişim araçları vasıtasıyla (televizyon, radyo, gazete, dergi, internet siteleri vb.) öğreniyoruz. Bu haberler ne kadar doğrudur, abartma veya bazı yönleri gizleyerek perdeleme var mıdır? Bunları tam olarak bilemiyoruz. Onun için bize aktarılan haberleri öğrenmenin yanında yorumlamak da çok önemlidir.

1991 yılında, Diriliş dergisinde, “D.” imzalı muhtemelen Sezai Karakoç tarafından yazılan, Irak’a yapılan müdahale ve sonrasını konu alan “Savaşın Getirdikleri” başlıklı bir haber-yorum yazısı yayınlanmıştı. Günümüz için de çıkarımlar yapılabilecek o yazıyı tekrar hatırlamakta fayda var. İşte o yazı:

“Maalesef, Irak mahvoldu. Gerek yöneticilerinin idaresizliği, gerek milletler arası hırsların kurbanı olan halkının talihsizliği sebebiyle tüm şehirler yakıldı, yıkıldı. Yüz binlerce insan hayatını kaybetti, yüz binlercesi de yaralanıp acılara gark oldu. Aileler matemlere boğuldu. Fakat bütün bunları basın ve televizyonlar dünyaya duyurmadı. Ancak kenarda kıyıda kalmış satırlar arasından gerçeği sezer gibi olursunuz. Bir de her nasılsa yayınlanmış bazı fotoğraflar. Herhalde hakikati hiç mi hiç söylememektense kırıntı halinde de olsa yazma, gerçekleri daha örtülü, maskeleyici ve önemsizleştirici olur düşüncesiyle bu tür sızıntılara rastladık. On binlerce ölünün yanmış cesetlerinden bahsediliyordu bir resim altında. Kara savaşında geri çekilen Irak askerlerinin cesetlerinden. Herhalde napalm bombalarıyla yakılmışlardı.

Amerika sonra birdenbire durdurdu aylarca ateş saçan hava bombardımanını. Artık, bundan sonra Irak kendiliğinden parçalanacak diye düşünmüş olsa gerek. Halkı, birbirini kıracak diye. Nitekim öyle oldu. İsyan, anarşi, karşılıklı katliamlar, açlık, sefalet, salgın hastalık, Irak’ı yiyip bitiriyor.

Birleşmiş Milletler adı altında Amerika Irak’a esaret şartlarını dikte etti. Sulh anlaşması namıyla Irak tam teslimiyet belgesini imzalayacaktır. Hele Irak’ın gelirinden bir bölümüne el konulması, savaşın amacına ulaştığını (!) nasıl da gösteriyor.

****

Amerika’nın Irak’ı bombalamasında üslerini tahsis eden Türkiye, bu vurgunda bir istekte bulunmasın diye, hemen Batı siyaset arenalarında oyunlar tezgâhlandı. Sevr’den bile dem vuruldu. Kıbrıs meselesi gündeme getirildi. Böylece, bir talepte bulunmak şöyle dursun, kendi başımızın derdine düşüp başka bir şeyi düşünmememiz sağlanmak isteniyor.

****

Irak’ta iç isyanlar çıktı. Sonunda sınırımıza yüz binlerce insan yığılmaya başladı. Bu olay da sınırların ne kadar suni olduğunu gösteren parlak bir misaldir. Anlayanlar ve görenler için.

Daracık sınırların içinde insanlar için emniyet olamaz. Hele ırk farklılığı varsa ve bu farklılık zalimce ve vahşice bir tutumla cezalandırma sebebi yapılıyorsa.

Irak ve Ortadoğu’daki devletçiklerin tümü, suni devletlerdir. Halk bunun ıstırabını çekmektedir. Daha da çekecektir. Ne zaman ki, Ortadoğu halkının tek bir millet olduğu ortaya çıkacaktır, o zaman bir çözüm yolu gözükecektir.

Temennimiz; bu uğursuz anlayışsızlık günlerinde, sınırımıza yığılan kardeşlerimizin açlık, ölüm, soğuk karşısında tek başlarına kalmamaları, gereken yardımı almalarıdır. Bunun için kendi organizasyonları olmadığı belli oluyor. İnşallah, devlet, organizasyonuyla gerekli yardımı ulaştırır. Gerçek şu ki, yardımı yapacak olan biziz. Ama Amerika ve Batılı devletler, yardımı kendileri yapacaklarmış gibi bir propagandayı bizim basınımızda bile yaptırdılar. Hatta öyle bir hava veriyorlar ki, sanki bizim yaptığımız ve yapacağımız yardım dahi, Amerika’nın isteğiyle yapılıyor ve yapılacaktır.

Ne gafil bir basın ve yönetime sahibiz ki öz hakkımızı bile başkalarına kaptırıp gidiyor.

****

Bu savaş, bize 10 milyar dolar zarar getirdi. Irak ile ticaretimiz durduğuna ve ambargo devam ettiğine göre, bu fatura daha çok kabaracak gibi gözüküyor. Manevi zararsa çok daha fazla. Arap halkına karşı Batılıların yanında olmamız, uzun süre, Arapların aleyhimize propaganda yapmasına sebep olacaktır. Yapacağımız bin iyilik, yaptığımız bir kötülüğü dengeleyebilecek midir, bilinmez.

Uğursuz savaş, bakalım daha ne zararlar getirecek ve daha ne gibi kayıplara sebep olacaktır?”

Kaynak: Diriliş dergisi, 1991, sayı: 125-126