İstanbul’un önemli eğlence mekânlarından Asmalımescit kan ağlıyor. Çünkü belediye araç trafiğine kapalı olan sokaklara yayılan masaları topluyor. Masalar toplanınca buranın müdavimlerine sadece birkaç masanın sığdığı küçücük kapalı mekânlar kalıyor. Buralarda sigara içmek de yasak olduğundan, şimdilerde Asmalımescit’e pek giden yok.

Ama hepsi ağlaşıyor, yapılanın hukuksuz olduğunu söylüyor. Tanıdıkları olanlar da gazetecilere “Yazsanıza bunu” diye baskı yapıyor.

Asmalımescit, Beyoğlu benim de sık sık gittiğim yerlerden. Buranın “ahalisini” tanıyorum. Büyük çoğunluğu, son yılların modasına ayak uyduran, “AKP’li olmayan” ama “AKP’yi demokratikleşmenin sembolü” gibi gören, kestirme söylemek gerekirse “Yetmez ama evetçi” takımdan.

Bakmayın, çok eleştiriyorum ama bu çevreden birçok tanıdığım, arkadaşım, dostum var.

Aşağı yukarı üç yıl öncesinden “Sıra buralara gelecek, siz yanılıyorsunuz, fırsatını bulduklarında sizleri buradan kovacaklar, gidecek yer bulamayacaksınız” diyordum.

Ama bu ahali uzaylı gibi baktı hep yüzüme “Sen de paranoyak olmuşsun, bunların böyle bir derdi yok, durum eskisinden bile daha güzel” dediler.

“Görürsünüz” dedim ben de ama dinleyen olmadı. Gittiler “Yetmeeeez” dediler, solu kötülediler, kimi bizzat 12 Mart ve 12 Eylül eylemlerinden gelmesine rağmen “Sol öldü abi, CHP de adam olmaz, bunlar demokrasiyi getiriyorlar” diye kendilerini kandırdılar.

İşte şimdi olanlara bakın. Sokaklar bomboş. Belediye operasyonları Asmalımescit’ten diğer sokaklara da taştı. Cihangir gibi “yetmezcilerin” ana üssü de “masa toplama operasyonundan” nasibini almaya başladı. Şimdi sırada başka bölgeler de var.

İktidar bunu öyle bir ustalıkla yapıyor ki, karşı çıkmak bile olanaksız hale geliyor.

Örneğin, masa kaldırmalar tam Ramazan önüne denk getirildi. Medyanın Ramazan ayında “içkili mekân savunuculuğu” yapamayacağını biliyorlar çünkü. Bir ay geçtikten sonra her şey unutulur gider.

Örneğin sokakların geçilemeyecek hale geldiğini söylüyorlar, esnafın işi abarttığını, yolları kapattığını ileri sürüyorlar. Oysa belediye “işgaliye” adı altında bunun parasını almasını biliyordu bugüne kadar.

Ayrıca kim şikâyeçi onu da anlamak mümkün değil. Sanki Asmalımescit ya da Beyoğlu’nun sokakları veya Cihangir, düne kadar Kuran kurslarının olduğu yerdi de şimdi gürültü ve kalabalık herkesi bunaltmış.

Kendimi bildim bileli buraları zaten içki içilen, eğlenilen, kalabalıktan geçilmeyen yerlerdi. Orada “oturanlar” da varmış, rahatsız oluyorlarmış. İyi de bu hayattan hoşlanmayan neden oralarda otursun ki?

Siz sonuca bakın. İktidarı “demokrasi şampiyonu” gibi gören ve kendilerini de inkâr ederek desteklerini verenler şimdi şaşkın halde.

Ama duruuuun, bunlar daha iyi günler.

***


Yazmayacağım

Yüksek Askeri Şûra tamamlanıp atamalar, terfiler ve olacaksa istifalar bitinceye kadar bu konuya girmeyeceğim. İstifa anından beri bu konudaki görüşlerimi sizlerle paylaşıyorum. Ancak bana sanki bilmediğimiz bir şeyler oluyor gibi geliyor. Kedi bile köşeye bu kadar sıkıştırılmaz, bir açık kapı bırakılır.

İstifaları fırsat bilip hakaretlerle süslenmiş zafer çığlıkları atılırken, köşeye sıkışmış kediye benzeyen Silahlı Kuvvetler’in yeni yapısını görmek istiyorum. Ondan sonra yazarım yine.

***


İstanbul’da çalışma saatleri kademeli olsun

Şu günlerde “Boğaz köprüleri ve otoyollar” hariç İstanbul içinde trafik hayli rahat. Yaz tatilindeyiz, araç sayısında azalma var, okullar kapalı, servis araçlarının bir bölümü piyasadan çekildi.

Önümüz Ramazan, ama arkasından eylül geliyor. Okullar açılacak, tatilciler dönecek, kâbus yine başlayacak.

O halde önlemleri şimdiden düşünmek gerek.

Geçenlerde kısa adı İSTAB olan İstanbul Taşımacılar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Orduhan ile uzun uzun sohbet ettik. İstanbul ve Türkiye’deki servis sektörü ve trafikle ilgili hiç bilmediğim bilgiler verdi. Çok yararlı bir sohbet oldu. Zaten üzerinde sıkça durmaya çalıştığım trafik konusuna daha da fazla eğilmem gerektiğine inandım böylelikle.

İSTAB’ın hem kendi sektörüyle hem de trafikle ilgili pek çok önerisi var. Bunlardan, belki uzun yıllardır konuştuğumuz ama hayata geçiremediğimiz birini sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Hakan Orduhan “Eğer İstanbul’da çalışanlar için değişik mesai saatleri uygulanırsa trafikte önemli bir rahatlama sağlanır” dedi önerilerini anlatmaya başlarken.

Büyükşehir Belediyesi’ne ve ilgili diğer birimlere de sundukları öneriye göre her gün trafikteki kişileri 4 kategoriye ayırıyorlar. İşçiler, memurlar, özel sektör çalışanları ve öğrenciler.

Orduhan “İşçiler sabah saat 06.00’da işbaşı yapmalı, 15.00’te paydos etmeli. Memurlar 07.00-16.00 arası çalışmalı, okullar 08.00’de başlamalı, 15.30’da bitmeli, özel sektör işe 08.45’te başlayıp 17.30’da dağılmalı. Üniversiteler ise ders saati olarak 10.00’u belirlemeli” diyor.

Peki ne olacak bu durumda? Orduhan “Bizde neredeyse bütün kesimler aynı anda işbaşı yapıp yine aynı ayda paydos ediyor, ama kademeli mesai sayesinde yoğunluk zamana yayılacaktır. Bu da trafikte hızlı akışı sağlacaktır” cevabını veriyor.

Orduhan kademeli mesainin diğer yararlarını da şöyle sıralıyor;

- Daha erken paydos ettiği için trafikte daha az zamanını harcayan, günü daha verimli yaşayarak geçiren ve ailesiyle daha fazla ilgilenme fırsatı bulan, sosyal açıdan mutlu bir çalışan grubu ortaya çıkacaktır.

- Mevcut toplu taşıma araçları farklı grupların birden fazla servisini yapabileceği için kazanç artacak, birim başına ulaşım fiyatı ucuzlayacaktır.

- Trafikte dur kalklar azalacak, trafik akışı hızlanacak, akaryakıt sarfiyatı düşecek, milli ekonomiye önemli bir katkı sağlanacaktır.

- Araç yıpranmaları azalacak, yedek parça ve diğer giderlerde önemli tasarruf sağlanacaktır.

İSTAB’ın önerisi aslında yeni değil. Ama giderek daha da çıldırtıcı hale geleceği belli olan trafik sorununu çözmek için bu önerinin artık enine boyuna düşünülmesinin zamanının geldiğine inanıyorum.

***


Sessiz kalamayız

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Suriye’de yaşanan olaylarla ilgili AA’nın sorularını yanıtladı dün. AA devletin ajansı, Cumhurbaşkanı’na “durup dururken” soru sormaz. Bu sorunun sorulması istenmiş belli ki. Cumhurbaşkanı Gül “Bu ülkede yaşananlara karşı sessiz kalamayız” diyor ve ekliyor “Tepkisiz de kalamayız.”

Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri ne anlama geliyor? “Sessiz kalamamanın” yaptırımı nedir? Türkiye sadece Esad’ı uyarmakla mı yetinecektir yoksa Avrupa’dan da yükselen “Suriye’ye askeri müdahale” taleplerinin gerçeğe dönüşmesini mi sağlayacaktır?

Gözler Yüksek Askeri Şûra’da, istifalardayken, hemen yanıbaşımızda bir askeri operasyon olabilir mi? Bu operasyon Türkiye’yi bütünleştirici ve yatıştırıcı bir sonuç mu yaratır?

***


Kredi kartı pazarımız hızla büyüyormuş. Türkçesi; vatandaş, cebinde olmayan parayı harcamaya hızla devam ediyor. (Gani Yıldız)