Kendisine benzemeyen ne varsa öldürmek istiyor…
Bakıyor dört ayağı var…

Öldürüyor…
Pars…
Kedi…
Kurt…
Köpek…
Kaplumbağa…
“Leopar mı değerli, insan mı?” diyor hâlâ…
Parsı okula göndermediler…
Ona yeryüzündeki canlılardan sorumlu olduğunu, her canlıyı koruması gerektiğini, yeryüzünün sadece insanlara ait olmadığını öğretmediler…
O hayvan…
Kaç gündür o leoparı düşünüyorum…
Muhtemelen o sonuncu leopardı… Sadece bu topraklarda yaşayan, yeryüzünün en muhteşem koca kedisi…
Sıkıştırılmadıkça, yaralanmadıkça, çaresiz kalmadıkça (bir sürü yalanla suçu örtmek isteseler de) asla insana saldırmayan, insanlardan özenle uzak duran bir tür…
Artık tek başına kalmıştı…
Hangi dağa yönelse, hangi vadiye inse, hangi tümseği aşsa insanlar vardı… Ve kendisini görünce ilk akıllarına gelen şeydi öldürmek…
Durmadan kaçtı…
Ayağında, eskiden kalma bir tabanca kurşunu ile oradan oraya attı kendini… Farklı olanı yok etmek tutkusu peşindeydi ve o bunu biliyordu…
Tıpkı bu topraklarda yaşamış öbür farklılıklar gibi…
Rumlar…
Ermeniler…
Aleviler…
Süryaniler…
Tüm yok edilmesi gerekenler gibi…
Her seste irkildi…
Gizlenerek, korkarak… Farklı olanı yok etme güdüsünün peşinde olduğunu bilerek… Fark edilmekten ürke ürke… Yokmuş gibi yapa yapa…
Bu kadar yaşayabildi leopar…
Sonuncusunda kaçamadı, onu bir çalılıkta köpeklerle ve silahlarla çevirip öldürdüler…
Duvarın dibine yatırdılar…
Başına toplandılar…
Fotoğraf çektirdiler üzerine basarak ve gülümseyerek…
Bu topraklardaki son leopardı…
Yok edildi…