Ülkemiz siyaset arenasında kendilerinin “solda” olduğu iddiasında bulunan ancak demokratik ilerici muhalefet güçlerinin birleşik cephe mücadelesine de bir türlü katılmayan ve düzeninin en has iki partisinden biri olan CHP’yi halen Türkiye’nin ilerici güçleri arasında sayarak, “AKP’yi yıkmak” için ondan medet umar bir hal içinde olmak, ÖDP’-Halkevleri-TKP gibi “tatlı su solcularının” genel karakteristik halidir.
 
     Sürekli CHP’den medet ummak ve CHP bu boş beklentileri karşılamadığında ihanete uğramışlık psikolojisiyle hırçınlaşmak ÖDP başta olmak üzere diğerlerinin adeta kaderi haline geliyor. Üstelik ÖDP, “antiemperyalist, emeğin haklarını savunan, kamucu gerçek laiklikten yana, Kürt sorununda demokratik çözümü savunan, Alevilere eşit yurttaşlıktan yana, ekolojist, cinsiyetçi olmayan temeller üzerine kurulan bir Türkiye programı”nı, HDP’nin ve Selahattin Demirtaş’ın niye savunamayacağını açıklama zahmetine katlanmış bile değil.
 
     Zahmet etse de açıklayamaz.Açıklayamaz, çünkü tam da bu içerikte bir program üzerinde yükselen HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş, açık ki, emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, ulusal ve inançsal ezilen toplulukların, kadınların, gençlerin, LGBTİ’lerin mücadelelerine yaslanıyor.
 
     CHP’ye yakın durmak için çabalayan ÖDP’nin HDP’ye uzak durmasının hiçbir meşru gerekçesi yok. Hele de Ortadoğu’daki olaylar zinciri gitgide Türk egemen sınıflarının boynuna dolanıyorken, Rojava’da devrim kanının son damlasına kadar direniyorken, ülkemiz egemenlerinin Kürt meselesini demokratik temelde çözme doğrultusunda gün be gün  köşeye sıkıştırılıyorken , Kürt demokratik  siyasal hareketinden tercihen ayrı kalmak ve HDP adayını sırf BDP’den geliyor diye ortak aday nitelikleri taşımadığı bahanesiyle desteklememek, su katılmamış sosyal şovenizmden başka nedir ki? Türkiye antifaşist sol hareketindeki Kürt fobisi, CHP’li bir adaya olur verebilirken ÖDP ve hempaları HDP’li bir adaya olur veremiyor olması ne menem bir solcu olduklarının net göstergesidir.
 
     ÖDP boykot çağrısı yapmıyor. (Boykot tavrı alanlara yönelik eleştirilerim bir başka yazım konusu olacak denli kapsamlı olduğu için bu yazımda yer vermiyorum.) Ekmeleddin İhsanoğlu’na veya Selahattin Demirtaş’a destek de belirtmiyor, peki cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP’ye karşı nasıl mücadele edecek? Bu onulmaz çelişkinin farkında olan ve muhtemelen antifaşist tabanın basıncını göğüsleyemeyen önce ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş’ın, ÖDP PM açıklamasının daha mürekkebi kurumadan, ilk turda Selahattin Demirtaş’a oy vereceğini açıklaması durumu kurtarmaya yetmiyor.
 
       Ha! Atlamış olmayayım, ÖDP Eş Genel Başkanı Bilge Seçkin Çetinsaya da, Demirtaş’a oy vereceğini sonradan açıkladı. “Bugünkü seçeneksizliği aşacak olan birleşik bir direniş mücadelesiyle yaratacağımız eşitlikçi, özgürlükçü seçenek olacaktır” diyen ÖDP, tam da sıraladığı kriterlere uygun bir adayı desteklemeyerek ve cumhurbaşkanlığı seçimi muharebesinde demokratik cepheleşme pratiğinin dışında kalarak mı “birleşik bir direniş mücadelesi” yapmış oluyor? “Eşitlikçi, özgürlükçü seçenek” sol jargonlu bir CHP’lide mi yoksa hayatını eşitlik ve özgürlük mücadelesine adamış bir HDP’lide mi cisimleşiyor? Sahi, Gezi ile Lice ve Rojava arasında bir politik köprü kurma, Kürtler ile Türk emekçileri aynı demokratik kulvarda buluşturma dertlerinin olmadığı bu günlerde gayet net görünüyor.
 
       Halkevleri, CHP kuyrukçuluğunda daha da ileri gidiyor. Kılıçdaroğlu’ndan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını geri çekmesini resmen talep eden Halkevleri’nin, CHP’den “demokrasiyi ve sol değerleri temsil eden” bir aday umut ettiği görülüyor. İhsanoğlu’na gönlü razı gelmeyen Halkevleri, CHP’li başka bir adayın arkasında saf tutma niyetini beyan etmekten çekinmiyor. Fakat CHP için olmayacak duaya âmin denmez. Nihayetinde Halkevleri’nin geldiği nokta, “Sosyalistlerin, devrimcilerin cumhurbaşkanlığı seçim sandığında bir adayları yoktur (…) Sandıkta adayları yoktur ama sokakları vardır” türü bir lafazanlık (“Adayımız olmasa da sokağımız var”, Aktüel Gündem, 03.07.2014, sendika.org).
Bir CHP adayı etrafında birleşememiş olmaya hayıflanan Halkevleri, devrimci politika bakımından rezillik sayılması gereken bu anlayışını, “sandık yerine sokak” gibi tumturaklı bir argümanla yenilir yutulur kılamaz. CHP’li bir başka adayın, sosyalistleri, kadınları, gençleri, emekçileri, LGBTİ’leri, Alevileri Selahattin Demirtaş’tan daha iyi temsil edebileceği imasını hiçbir sol vicdan kabul edemez. Halkevleri’nin stratejisi, faşizmin yedek lastiği olan CHP’deki sosyal demokrat cevheri araştırmak üzerine mi kurulu? Ne yani, bir burjuva diktatör karşısında bir burjuva diktatörlük partisine mi mahkûmsunuz? Kendi gücünüze, Türkiye ve Kürdistan’ın devrimci ve demokratik güçlerine, emekçilerin ve ezilenlerin gücüne bu kadar mı güvensizleştiniz?
 
     Ne kötü ki, ÖDP’den TKP’ye ve Halkevleri’ne kadar reformist solun bilinen adresleri, kendi CHP kuyrukçuluklarının CHP’den yüz bulamamış olmasının hayal kırıklığı içinde, cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP adayını desteklememelerini gerekçelendirme arayışındalar. Ama bu arayışın bizzat kendilerini politik açıdan zayıf düşürdüğünün farkına varamıyorlar.
    Yönetememe krizi sürer ve fetret devri rüzgârı dinmezken, HDP cumhurbaşkanlığı seçiminde egemen sermaye düzeni partilerinin karşısına ikinci taraf olarak dikiliyor. Düzen partilerine angaje olacak siyasi kombinasyonlara sırtını dönüp, halklarımızın demokratik siyasi seçeneğini inşa etmekle uğraşıyor. Seçimde, bir egemen sermayenin temsilcileri, bir de özgürlük ve demokrasi cephesi var. Politik özgürlüğün, adaletin, halklara eşitliğin, demokratik barışın, kadın özgürleşmesinin, ekolojik mücadelenin adayını destekliyor musun, desteklemiyor musun? Sol iddialı akımlar için esas mesele budur. Ne söylenirse söylensin, gerisi laf-ı güzaftır. Bizim köyün tabiriyle “eftik etme” halidir