Gazeteciler bir bir gözaltına alınırken yazmalı mı yazmamalımı? Şimdiler de bütün mesele bu! Yaygın medyada Nuray Mert'in başlattığı köşesini "sembolik" olarak "beyaz" bıraktığı günden başlayarak TV’lerde ve basında gazeteciler ve aydınlar üzerine uygulanan baskı ve oto sansür uygulamalarını yoğun olarak eleştirip tartışmaktadırlar.
        Aydın namusu denen şey her ne şart altında olursa olsun doğruları söylemek ve yazmaktır. Ömrünün 17 yılını zindanlarda geçirmiş İsmail Beşikçi hoca buna tam örnektir. Son söyleşi makalesinden ötürü 15 ay daha cezası kesinleşmesine rağmen doğru bildiğini söylemeye ve yazmaya devam ediyor. Egemenlerin ve sistemin temel hedefi susturmak, susturamıyorsa içeri tıkmak daha da olmazsa Uğur Mumcu gibi faili meçhullerle yok etmektir.
         Bu yaşattıklarıyla da "her şeyden, her yerden haberimiz var, attığınız her adımı yazdığınız her satırı denetliyoruz." mesajını tüm kitleler üzerine empoze etme, baskılama aracı olarak kullanmayı hedefliyorlar. Ama bilmiyorlar ve bilmek istemiyorlar tarih direnenleri ve doğruları savunanları yazar. Tarihin çöp tenekesine yuvarlanmış bir çok diktatör, eli kanlı ceberut yöneticiler çoktan unutulmasına rağmen Hallacı Mansurlar, Pir Sultan Abdallar, Şeh Bedrettinler, Galileler, Sokratesler, Clara Zetginler .Dimitroflar tarihin şanlı sayfalarında ve milyonlarca insanın bilinçlerinde hala yaşamaktadırlar.
           Nedim ve Ahmet basına birer mektup göndermiş. Gazetelerden okudum. Özellikle Ahmet Şık'ın mektubundan derinden etkilendim. Aşağıda genişçe bir bölümünü aktaracağım. Okuyunca haklı bulacaksınız bir ömrünü çetelerle, darbecilerle, faili meçhullerle mücadele geçirmiş ve o örgütlemenin bir üyesi olmak iddiasıyla tutuklanmak kendisine "zül" gelmiş.
          Ve o samimiyetle yazmış,mektubu okuduktan sonra her ne şart altında olursa olsun yazmaya,yazarak fikir üretmeye devam edeceği gayet net anlaşılıyor.Araştırmacı gazeteciliğe kamuoyunu doğru bilgilendirmek için vicdanını ve kalemini satmadan devam edeceği anlaşılıyor.Baskıların zulümlerin kendisini yıldıramayacağını,  doru bildiğinden sapmadan yaşayacağını ve yazacağını bir kez daha sesini ve yazılarını boğmak isteyenlere inat haykırıyor.
           Bize de yerelde yazdığımız köşemizden bu haklı haykırışa yer vermek düşüyor.
                                                                                                                   Göksel Rıza ÖZKAN
       ….                                                                                                          Eğitim Emekçisi
      "Fadime Ana; sen benim "ikinci Metinimsin" diyecek misin yine? Oğlunu, dostumu işkencede katledenlerin yanındaymışım. Emine Ana, bir cumartesi günü 12.00’de Galatasaray'a geldiğimde yanına oturtacak mısın beni? Sen ve senin gibi sevdikleri ellerinden alınıp gidebilecek bir mezarı dahi olmayan Cumartesi Anneleri sizlerle ilgili yaptığım haberlerin hepsi aldatmacaymış. Sevdiklerinizi dipsiz kuyularda kaybedenlere yardım etmişim.
      Cezaevlerinde, evlerde, sokaklarda katledilen devrimcilerin aileleri, yoldaşlarım hala habercilik namusuma güvenecek misiniz? Yoldaşlarımızı öldürenlerin tetikçisiymişim....
       Babam, annem, ağabeylerim, hala gurur duyuyor musunuz oğlunuzla, kardeşinizle? Hak, hukuk, eşitlik gözeten değil kanlı cinayetlerin ve darbe planlarının gazetecisiymişim.
       Yonca'm; yol arkadaşım, yoldaşlığımız devam edecek mi? Yıllardır seni kandırıyormuşum.
Kuzum (kızı için), akıl, vicdan ve adalet sahibi kızım, annenle birlikte böyle olman için verdiğim öğütlerime kulak asacak mısın artık? Güvenecek misin bana? Sana yalan söylemişim meğer.
      Gazetecilik namusuma, meslek ahlakıma kefil olup beni yalnız bırakmayan meslektaşlarım, dostlarım hepinizi kandırmışım yıllarca. Yazdıklarım yalan, söylediklerim sahteymiş. Hepinizi, herkesi kandırmışım. Hep böyle gideceğini sanırken kül yutmaz polislere, savcılara, hâkimlere yakalandım. Bir de malum zihniyetin medyatörlerine.
      Bir anda anlayıverdiler ne iflah olmaz bir Ergenekoncu olduğumu. Irkçı, faşist, darbeci, katil değilim. Güzel yaşanılabilir bir dünyanın eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizm ile geleceğini düşünen sosyalistim dedim.
      Duymadılar.
      Gazetecilik felsefem görmeyenin gözü, duymayanın kulağı, konuşmayanın sesi olmaktır. Ezen ve ezilen varsa ezilenin yanında saf tutarım. Üniformalı, kravatlı, takkeli her türlü iktidarın karşısında yer alırım. Çünkü sorun yaratan her zaman iktidarlar ve güç odaklarıdır. Bu yüzden onların yanında saf tutmak değil karşısında yer almak önemlidir dedim. Duymak istemediler. Ergenekon örgütünün üyesi olmayı zül sayarım dedim. "Hayır Ergenekoncusun" deyip tutukladılar. Sonra da "Gazetecilik faaliyetinden tutuklanmadı" diye açıkladılar. Benim de bilmediğim deliller varmış. Savcı öyle diyor. Açıklasın delilleri. Hepimiz bilelim. Madem gazeteci değilim neden sadece gazetecilik faaliyetimi sorguladınız? Yazdığım kitapta sizi ürküten konular var diye mi tutukladınız yoksa? Kendimi Orwell'in 1984'ünde geçen Kafka'nın Dava'sının kahramanı gibi hissediyorum. Eğer ben gazetecilik yapmadığım için tutuklandıysam bu kararı alanlar ve uygulanmasını sağlayanlar siz hukukçu musunuz? Yoksa bir hiyerarşik zincirin halkaları mı?"

- - - - -