Cebel-i Bereket kültür Merkezinde gerçekleştirilen konferansa Osmaniye Belediye Başkanı Kadir Kara, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, pek çok sayıda sivil toplum örgütü başkanları, belediye başkanları, sendika başkanları, şehit ve gazi yakınları, siyasi parti başkanları, hanımlar, öğrenciler ve çevre illerden gelen misafirlerin katıldığı görüldü. Salonun tamamen dolu olduğu ve pek çok dinleyicinin ayakta kaldığı program saygı duruşu, istiklal marşı ve Kuran-ı Kerim okunarak başladı. Programın açılış konuşmasını yapan Ertuğrul Cevahir şehitliğin herkese nasip olmayacağını ve şehitler sayesinde bu toprakların vatan yapıldığını belirtti.

         Programın konuşmacısı Gazi Karabulut da “Elhamdülillah inanmış samimi bir Müslüman’ım. Ben burada, önce Allah’ın huzurunda, sonra tarihin ve milletimin huzurunda olduğunu bilmenin huşuu, mesuliyet ve vekarı içinde konuşacağım.

         Ruhi Kılıçkıran’dan Gün Sazak’a kadar şehit evlat ve kardeşlerimin ruhaniyetlerinin de şu anda bizimle beraber olduklarını biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar. Yarın huzuru ilahide de bana şahitlik edecek olanlar onlardır. Milletim aldatılmasın, şaşırtılmasın; milletim gerçeği bilsin diye konuşacağım.

         Huzur-u İlahiye yüz akıyla çıkmaktan başka bir endişeye gönlümde yer yoktur. Hiç bir beşeri kudret önünde eğilmem. …” diyerek başladığı konferansında şehitlerin hayatından örnekler sundu:

Ruhi Kılıçkıran’ın şehit düştüğü gün ile ilgili kız kardeşi Dursen Kıraner hanım efendi şöyle bir bilgiyi paylaşıyor. Diyor ki:

Ağabeyim Ruhinin şehit düştüğü gün rüyamda Belen geçidini aşıp gelen binlerce insanın omzunda al bayraklı bir tabut görmüştüm. Düşümde bura neresi, diye sorduğumda; Belen geçidi olduğunu bu geçitten sonra cennete ulaşıldığını söylemişlerdi.

         İdam kararı bir hafta ertelenen Ali Bülent Orkun Ailesine Mektup Yazar

“Sevgili anneciğim, babacığım,

İdamım bir hafta daha ertelendi. Çok mutlu oldum. Sanmayın ki korkumdan. Korkmak ne kelime? Ben Allah’a kavuşmak ümidi ile bekliyordum bu günü. Ama yeni bir hatime başlamıştım. İdam edilseydim o hatimim yarım kalacaktı. Çok şükür ki bu bir haftalık sürede hatmimi tamamlayabileceğim. Sevincim işte bundandır.”

Dönemin cellatları tarafından idam sehpasına sunulanlardan biri de Cengiz Baktemur’dur.

Derler ki, “Pişmanım, dersen idamını müebbede çevirebiliriz.” Bunun üzerine Cengiz Baktemur, “Hayır” der, büyük bir kararlılıkla. “O zaman inancımdan pişman olmuşum demektir.”

Bunun üzerine idam sehpasına götürürler tam seher vaktinde. Ve son isteğini sorarlar. Kur’an ve bayrak ister. “Bu saatte nereden bulalım Kur’an ve bayrağı” dediklerinde, gidin hücremden getirin der.

Hücresinden okuna okuna yıpranmış bir Kur’an-ı Kerim ile, öpüle öpüle solmuş bir bayrak getirirler.

Son bir defa her ikisini de öpüp başına koyar ve kelime-i şehadet getirerek idam edilir.

Arif Nihat Asya diyor ki; Mehmetler gelir, Selimler gelir de heyhat Fatihler gelmez, Yavuzlar gelmez.

         Biz istiyoruz ki, belki Fatihler gelmez, Yavuzlar gelmez ama Mehmetleri Fatihçe, Selimleri Yavuzca kükretebiliriz.

İşte onlardan biri Mustafa Yardımcı’dır.

Tam bir iman ehli olan Mustafa Yardımcı bir bayram için, okuduğu Erzurum Atatürk Üniversite’sinden memleketi Doğubayazıt’a iner inmez onlarca kurşunla vurulur devrin Ebu Cehilleri tarafından. Olay yerine gelen babası oğlunun akan kanlarına ve tebessüm eden yüzüne bakar ve kalabalığa bakarak üç defa “Şahit olun, oğlum şehit” diye bağırır. Bu acıya dayanamayan baba bütün aile efradı ile birlikte Erzurum’a göç eder. Mustafa’nın şehadetinin ardından 153 gün geçmiştir. O gece Hacı baba oğlunu rüyasında görür. Rüyasında Mustafa, babasına “Baba yaralarım kanıyor.” Der. Aynı rüyayı üç gün üst üste gören baba savcılığa bir dilekçe verip oğlunun naşını Erzurum’a naklettirmek istediğini söyler. Savcı bu işe pek akıl erdiremese de bir doktor ile Doğubayazıt’a gelirler. Yol boyunca ateist olan doktor dalga geçer rahmetli Mustafa Yardımcı’nın babası ile. “ Yahu”, der “40 günden sonra etle kemik birbirinden ayrılır. Oğlunun kemiklerini mi getirteceksin.” Baba gayet mütedeyyindir.

Mezarın başında önce doktor otopsi için mezara inmesi ile dışarı fırlaması bir olur. Secdeye kapanır ve kelimey-i şehadet getirir.

Rahmetli Yardımcı’nın babası mezara indiğinde misk gibi bir koku duyar ve oğlunun naşının defnedildiği gibi durduğuna şahit olur. Sadece Mustafa Yardımcı’nın kurşun yediği yerlerden ıpıl ıpıl kan gelmektedir. Hacı amca şehit oğlunu kucaklar, öper, koklar, bağrına basar ve şehidini alıp Erzurum’a getirir.”

İşte bu örnekler bizlere şu şuurla ruh dirilmesine ihtiyacımız olduğunu işaret ediyor.

Bir pusulaya ihtiyaç vardır, o pusula Şuurdur.

Milli şuur

Tarih şuuru

Ve kişilik şuuru 





Editör: TE Bilişim