Niğde Türk Ocakları Niğde Şube Başkanı Gazi Karabulut ; Ülkemiz sıkıntılı günlerden geçmektedir...
Pek çok temel mesele çözülmeden araya yeni gündemler sıkışkırtılmakta ve bir kaos ortamı oluşturulmaktadır.
 
Son günlerde Türkiye ve Türk Milleti gündem fırtınasına tutulmuştur. Pek çok temel mesele çözülmeden araya yeni gündemler sı kışkırtılmakta ve bir kaos ortamı oluşturulmaktadır. Mesela Füze Kalkanları ile ilgili devletimizin görüşü belli değilken, toplumsal bir yara olan Başörtü konusunun tekrar tartışılması manidardır.
 
Güvenliğimiz ve ekonomik problemlerimiz ortada dururken suni azınlıklar üretilmektedir.
 
Bütün Bunlarla birlikte ülkemizin içinde bulunduğu meselelere çözüm yine milli bir mutabakat ile sağlanabileceği gözden uzak tutulmaya çalışılmaktadır.
 
En Kısa sürede Türk Milliyetçilerinin, Ülkemizin temel meselelerine çözümlerini vereceğimiz cevap saklı kalmak şartı ile Başörtüsü ile ilgili değerlendirmemizi de Kamu oyu ile paylaşmak istiyoruz.
 
"Yugoslavya'da sosyalist Tito yönetimi zamanı...
 
Yönetim federatif bir yapı arz ediyor ve Kosova'yı, Makedonya'yı, Bosna'yı, Sırbistan'ı içine alıyor. Bu topraklarda önemli bir Müslüman topluluk yaşıyor.
 
Tito, sosyalizm projelerini uygulama ç...erçevesinde bir gün Müslüman kadınlara yönelik “ref'i tesettür” kanunu çıkarıyor.
 
Kadınlar tesettürden çıkacak ve sosyalizmin uygarlaştırma projelerine katılacaklar!!!
 
Bu kanuna, Makedonya'nın Tetova şehrindekilerin tepkileri şöyledir. .
 
-Aynı sokakta oturan Müslüman hanımlar birbirleriyle helalleşirler, Artık sokağa çıkmayacaklar ve belki de ölünceye kadar birbirlerini göremeyecekler. Öylesine bir travma yaşamışlar, öylesine tedirgin olmuşlardı.
 
***
 
Bir başka olayı, Franz Fanon, Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi isimli kitabında anlatır:
 
1960'lara kadar Cezayir Fransız sömürgesidir.
 
Fransızlar “Batı eksenli uygarlaştırma projesi” çerçevesinde, en başta, “kadınları çarşaftan çıkarma” uygulamasını başlatmışlardır. Havuçları ve sopaları vardır. Projeyi öncelikle “Eşi başörtülü memurlar” üzerinden yürütürler. Eşini çarşaftan çıkaran memur terfi eder, diğerleri aşağılanır. Eşinin başını açanlar için özel “Çarşaftan çıkma” törenleri düzenlenir.
 
Buna Cezayir'li kadının tepkisi, sömürgeci ile savaşa bizzat katılmak olur.
 
Franz Fanon, Cezayirli kadınların bu destanını anlatır.
 
***
 
Maraş'ı, Sütçü İmam'ı bilmeyen yoktur.
 
Bu bir Türkiye tecrübesidir.
 
Bu defa Fransız işgal askeri olarak gelir, şehre yerleşir, yerli Ermeni çeteleriyle birlikte devriye gezmeye başlar.
 
Bir devriye grubu, Uzunoluk hamamından çıkan çarşaflı ve peçeli kadınları görür. Onları taciz eder ve “Peçenizi çıkarın, güzel yüzünüzü görelim” derler. Kadınlar direnir. İtiş kakışı Sütçü dükkanındaki dede görür, gelir, tabancasını ateşler ve malum...
 
Milli Mücadele'de, Maraş'ı “Kahraman” yapacak mücadelenin fitili ateşlenmiş olur...
 
Aziziye Kahramanı Nene Hatun, bir sembol Anadolu kadını olarak başörtülüdür.
 
Milli Mücadele'nin, kağnı çeken, mermi üreten, çocuğunun kundağına kurşun saran bütün kadınları başörtülüdür. Ve hiç şüphesiz, Fransız askerleri onlara saldırsa, onların yapacağı şey, canı pahasına örtüsünü korumaktır.
 
*********
Bugün, aradan 80 yıl geçtikten sonra, çocuğunu askere gönderen, sonra şehid naşı olarak karşılayan ve tabutlar üzerine kapanan annelerin pek pek çoğu da başörtülüdür.
 
Bugünün Türkiyesinde birileri, Tetova'daki kadınların başlarını açmamak için birbiriyle helalleşip eve kapanmalarını, Cezayir'li kadınların kocalarının terfilerine mani olmasını, Maraşlı kadınların “güzel yüzlerini Fransızlardan esirgemeleri”ni anlamsız bir direniş olarak görebilir.
 
“O kadınlar sömürgecilerin ya da despotların istediklerini yapsalardı bu ülkeler çok daha erken çağdaşlaşırdı” diye düşünebilir.
 
Bugün, birileri, başka erkekler tarafından arzulanmayı, bunun için de vücudunu sergilemeyi çağdaşlık göstergesi olarak kabul edebilir.
 
Bugün birileri için, cinselliğin en ilkel biçimde sergilenmesi normal, “Saçının telini göstermemek” anlaşılmaz bulunabilir.
 
Ama, “Müslüman kadın”ın tesettür algısı böyle...
 
Ya da tesettür, böylesine derin bir vakıa halinde nüfuz etmiştir Müslüman kadının ve toplumların yüreğine...
 
Bugün Türkiye'de, “Neden tesettürde - başörtüsünde bu derece yoğunlaşılıyor? Memleketin başörtüsünden başka sorunu yok mu?” sorusunu soran herkes, tesettürün toplumsal ve kültürel derinliğini anlamamış demektir.
 
İşin kötüsü, başörtüsü karşıtı politikaların varıp, yukarda zikrettiğim sömürgeci politikalarla bütünleştiğinin farkında değil, demektir.
 
Gerçekte İslam ülkelerinde yürütülen “İslam'ı azaltma” politikalarının tamamı, bu toplumlar nezdinde, sömürgeci politikalarla birlikte değerlendirilmiştir. İslam toplumları, bu tarz politikaların kurgulayıcılarına hep;
 
-İslam'dan hangi zararı gördünüz, sorusunu sormuştur.
 
Aslında asıl sorulması gereken sorular, “Başörtüsü yasağının mantığı nedir? Bu yasak, hangi İslam ülkesinin hangi sorununa denk düşmektedir? Ve kadınlar başını açtığında hangi İslam ülkesinin hangi sorunu çözülmüş olacaktır?” sorularıdır.
 
Başörtüsü yasağı ile Türkiye'ye, on yılları kapsayan bir gerilim ortamı getirildiği bir vakıadır.
 
Bu yasak olmasaydı, Türkiye'nin bu kadar on yılının, bu ölçüde bir tartışma – gerilim ile geçirmeyeceği de bir vakıadır.
 
O zaman niye bu yasak?
 
Bunun cevabı, gayet açık, o da şu ki, İslam'la ilişkide sorun yaşıyoruz.
 
İslam'ı nereye koyacağımızı bir türlü kestiremiyoruz.
 
Sonra, Kur'an'ı nereye koyacağız?
 
Sonra, Allah ile ilişkileri ne yapacağız?
 
Hani deyim yerindeyse;
 
Tüm bunları -haşa- atsak atılmıyor, satsak satılmıyor.
 
Çünkü İslam, bu ülkenin toprağına karışmış, bu toplumun damarlarında bir hayatiyet unsuru gibi gezinmeye başlamış.
 
Kur'an, bu milletin hayat kitabı olmuş.
 
Allah, bu milletin mutlak Rabbi, mutlak mabudu, mutlak sığınağı olmuş...
 
Bu durumda sorun “Milleti ne yapacaksınız?” sorununa dönüşmüş.
 
Evet, milleti ne yapacaksınız?
 
Millet, Allah'tan kopmuyor, millet Kur'an'dan kopmuyor, millet İslam'dan kopmuyor.
 
Böylesine bir bütünleşme içinden milletle söz konusu değerler dünyasını nasıl ayıracaksınız?
 
Türkiye bunun sancısını yaşıyor.
 
Etle tırnaktan öte bir bütünleşmenin üzerindeki ayrıştırma operasyonunun sancısını yaşıyor Türkiye.
 
Bunun içinden çıkılamaz.
 
Zaten çıkamıyoruz"
 
Editör: TE Bilişim