KESK dönem sözcüsü ve Eğitim Sen Niğde Temsilcisi Göksel Rıza Özkan’ın çalışma hayatındaki gelişmelere dair makalesi ;
 
          Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer başkanlığında gerçekleştirilen Üçlü Danışma Kurulu toplantısına, Hak-İş Başkanı Salim Uslu’ nun yanı sıra Türk-İş, DİSK başkanları ve TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kudatgubilik, bakanlık bürokratları ve konfederasyon uzmanları katıldı. Dinçer, toplantının ardından yaptığı açıklamada, Anayasa değişikliği sonrası yapılacak yeni düzenlemelerin çalışma hayatına etkileri ve işkolları istatistikleri ile yetki tespit sistemi konularında görüştüklerini bildirdi.
          Dinçer, bir gazetecinin “Ulusal İstihdam Stratejisi”ne ilişkin sorusu üzerine, “Çalışma hayatının esnekleştirilmesi, birtakım maliyetlerin düşürülmesi ile ilgili olarak, her birisi kendi başına bir sorun olmaktan çok, başka sorunların ya da başka çözümlerin ortaya çıktığı bir sonuç doğuruyor. O nedenle bunların hepsini bütüncül bir yaklaşımla ele almayı planlıyoruz. Bunun sosyal tarafların mutabakatı ile sağlanmasını istiyoruz. Sosyal barışı bozmadan bir değişiklik yapmak istiyoruz. Çıkar çatışmaları nedeniyle de uzlaşmayı önemsiyoruz” dedi.
          Bu sözler aslında “Üçlü Danışma Kurulu”nun gündemini yalın biçimde anlatıyor. Açık ki, sermaye ve AKP hükümeti, “uzlaşma” adı altında sendikaları da yanına alarak planlarını hayata geçirmek istiyor. Dinçer “sosyal barışı bozmadan” derken de sendika ağalarının yardımıyla kazı bağırtmadan yolmanın yolları üzerinde çalışıyoruz demek istemektedir.
           Bu emek düşmanlarının bozmaktan bu kadar korktukları “sosyal barış” ortamının ne olduğu ortada. Ağır yıkım saldırıları karşısında susan, tepki vermeyen, her saldırıyı sineye çeken işçi ve emekçileri uyandırmak istemiyorlar. Onların anladığı “sosyal barış” ortamında iş cinayetinde hayatını kaybeden tersane işçilerinin öldüğü ancak 4 gün sonra açığa çıkmaktadır.
Hedef “çalışma hayatının kesinlikle esnekleştirilme si”dir.
           Emekçilere yönelik bu saldırı programı hatırlanacağı gibi yine Ali Babacan başkanlığında 14 Eylül’de yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantısında da gündeme gelmişti. Daha o zaman Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, “Ulusal İstidam Stratejisi”nin 4 ana hedefinin olduğunu açıklamıştı. Kayıt dışılığı azaltma ve istihdamı artırma gibi aldatıcı sözcüklerle saklanan gerçek amaç, “Çalışma hayatının kesinlikle esnekleştirilmesi”, “Büyümenin sağlanması için firmaların rekabet gücünü arttıracak teşviklerin getirilmesi” olarak ifade ediliyordu.
14 Eylül’de yapılan EKK toplantısının bir gün sonrasında Türkiye’ye gelen OECD Genel Sekreteri Angel Gurria’nın yaptığı açıklamalar ise bir başka itiraftı. Gurria’ya göre “İşgücü piyasası çok katı kurallara bağlı olmaktan çıkarılmalı ve esneklik sağlanmalıydı.” Yine Gurria, “maliyetli kıdem tazminatı rejimi, geçici istihdama sınırlama getirilmesi ve yüksek asgari ücretin de sıkıntı doğurduğunu” söylemekteydi. Daha önce IMF Başkan Yardımcısı da asgari ücretin yüksek olduğu tespitinde bulunmuştu.
            Görülmektedir ki işçi ve emekçileri bekleyen tehlikelerin başında “kiralık işçi” uygulaması ve her türlü esnek çalışma gelmektedir. Arkasından kıdem tazminatı, bölgesel asgari ücret uygulaması gelecektir. Sermaye, hükümet ve IMF tek ağızdan bu saldırıları ilan etmektedir.
Saldırı cephesi emperyalistlerin de tam desteğini alarak yeni manevralarına hazırlanırken emek cephesini iş birlikçi sendika ağalarıyla maniple etme uğraşı içinde olmaları bizce gayet anlaşılır bir taktiktir.
         Sermaye sınıfının ve AKP hükümetinin tüm bu girişimlerini bir arada düşündüğümüzde ne kadar kapsamlı bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuz daha iyi görülecektir.Biz emekçilerin ellerinde kalan son kazanımların da gasp edileceği yeni bir döneme girmekteyiz. Sendikaların konfederasyon başkanlarının da katılımlarıyla yapılan Üçlü Danışma Kurulu toplantısı da bu amaca hizmet etmektedir. Sendika ağaları bir kez daha bu kurulda ihanete ortak olmaktadırlar. Dikkat edilirse sendika yönetimlerinden bu toplantıların içeriğiyle elle tutulur bir açıklama bulunmamaktadır. Sermaye sınıfı, masaya davet ettiği bu ağaları kullanarak yeni saldırı paketleri hazırlığı içerisinde olduğunu deklere etmektedir.
 
              Zenginlerin ve onlara hizmet için kurulmuş hükümetlerin sınıfına ihanet eden sendikal bürokrasinin A takımının bu gibi dolapları çevirirken genelde başarılı olduğu bilinmektedir. Ancak bilinen bir başka gerçek de emekçi sınıfının duyduğu büyük öfkedir. Biz emekçiler bu öfkeyi mücadele alanına ve meydanlara taşıyarak etrafımızda örülen ablukayı dağıtmayı ve bu saldırganlara anladıkları dilden yanıtı vermek zorundayız.
 
 
Editör: TE Bilişim